6 Ekim 2008 Pazartesi

PAZAR YAZILARI


BU BAYRAMIN ADI NE?

Bayram geride kaldı. Bunun bayram olduğunda anlaşıyoruz.. Ama bu bayramın adı? Ramazan bayramı mı, şeker bayramı mı? Başbakan Recep Erdoğan bir konuşmasıyla konuyu yeniden gündeme taşıdı. Şeker Bayramı adının bir “kültürel erozyon” sonucu ortaya çıktığını söyledi. Konunun tarihine bir göz atalım birlikte...

Osmanlı İmparatorluğu döneminde “şeker” bayramlarda var. Ramazan’da başlıyor şeker vurgusu. İftarlarda hurma gözde meyva. Bayram yaklaştıkça şekerci sergilerinin önü ana baba gününe dönüyor. Ardından bayram geliyor, ziyarete gidilirken koltuk altında bir şeker paketi mutlaka bulunduruluyor. Bayramlaşma merasiminde ise misafirlere gümüş tepsiler içinde lokum, badem ezmesi, miskli akide şekeri ve akla gelebilecek her tür şeker ikram edilirdi. Bayram boyunca şeker önemini hep korurdu. Kahve yanında şeker konur, üstüne şerbet içilirdi. Yani bayram çok şekerli geçerdi, ama adı şeker değil, Ramazan bayramıydı.

Cumhuriyet ideojisi ve şeker

Ramazan Bayramı ne zaman Şeker Bayramı oldu, tam olarak bilmiyorum. Ama otuzlu yılların gazete koleksiyonlarına baktığımda “Şeker Bayramı” adının benimsendiğini görüyorum. Bu değişim nasıl gerçekleşti sorusuna ise cevap bulamadım. Bir karar, yönetmelik, tamim görülmüyor ortada. Cumhuriyet rejiminin genel çizgisine bakarak şu tür tahminlerde bulunabiliriz. Laikliği ve batılaşmayı hedef olarak önüne koyan Cumhuriyet ideolojisi, dinsel düşünceyi olabildiği ölçüde geri planda tutmayı yeğliyordu. Bu nedenle dini bayramlar sakin geçer, devlet düzeyinde kutlama olmazdı. Öte yandan ulusal bayramlar ise tersine görkemli törenlerle kutlanırdı. Ama bu durum dinsel uygulamalara bir halel getirmezdi. Ramazanda isteyen yine orucunu tutar, bayram geleneklerini varlığını korurdu. (Bayramın”tatil”e dönüşmesi laikleşmenin değil, kapitalistleşmenin sonucudur).

Bayramın adının “’şeker” olarak değişmesinin ardında, madde olarak şekerin yükselişinin rolü var mı bilemem. Ama tam da aynı yıllarda gerçekleşen sanayileşme hamlelerinin arasında, atılan önemli bir adım olarak Şeker Fabrikalarını görüyoruz. Gazete ve dergilerde de şekerden pek övgü ile söz edilmeye başlanır. Doktorlar şekerin en elzem ve en sağlıklı besin olduğunu buyururlar. Şeker Fabrikalarının 1939 yılında yayınladığı Türk Kadının Tatlı Kitabı, Türk kadınının nasıl sadece “tatlı dilli ve güler yüzlü” değil aynı zamanda “yuvasının şen ve dinç kalması için” tatlılar yapan bir hamfendi olduğunu anlatarak söze girer. Ardından şekerin faydalarını öve öve bitiremez.

Şeker basit ve hafif midir?

Bu gelişim bayrama ad aranırken bir fiili çağrışım yaratmış olabilir. Ama spekülatif bir tahmin elbette. Nedeni ne olursa olsun, yetmiş seksen yıldır bu bayrama “şeker bayramı” denmiş. Daha çok kentlerde elbette. Öte yandan Ramazan Bayramı adını kullananlar, yeğleyenler de olmuş. İki adlandırma hiç de karşı karşıya gelmemiş.

Ne zamana kadar? Son on yıldır internet sayesinde belki, bu tür tartışmalar daha kolay karşımıza çıkıyor. Dinsel düşünceyi ön planda tutanlar, Ramazan bayramı yerine Şeker bayramı denmesine itiraz etmişler. Sertliklerine göre yanlış, mahzurlu veya günah olarak nitelemişler bu adlandırmayı. Ramazan bayramını “şeker” olarak değiştirmenin, söz konusu bayramı “hafiflettiği ve basitleştirdiği”ni ileri sürmüşler.

Benim düşünceme göre, bu iki adlandırmayı karşı karşıya koymamak gerekir. Cumhuriyet yaptığı bir çok dönüşüm gibi, dinsel alanda da bu tür “yumuşatmalar” yapmıştır. Ama tarih çarkı öylesine dönmüştür ki, dinsel yükselişe bu tür müdahaleler hiç bir etkide bulunamamıştır. İşte iktidarda Adalet ve Kalkınma Partisi var. Dünya Türkiye’yi “ılımlı İslam ülkesi” olarak tanımlıyor. Ramazan son on yıldır öylesine yükseliyor ki, oruç tutanların sayısı her yıl bir öncekini katlıyor.

Yani, bayramın adının Şeker olması, dinsel değerlere bir zarar vermemiş. Ayrıca bu isim Cumhuriyet tarihimizle özdeş. Üç nesildir bayrama “Şeker” bayramı denmiş. Tamam belki özellikle kentlerde, ama kentlere karşı değiliz herhalde... Bu aşamada geride kalmış olan ve birbirine bir zararı dokunmayan bu iki adlandırmayı niye karşı karşıya getiriyoruz ki?
Bence Türkiye’de bu bayram için iki ayrı adlandırmayı da kullanmaya hiç bir mani yok. Üstüne üstlük dostça, yanyana kullanmayız hatta... İkisi de bizim tarihimiz. Bugünümüz, bu iki tarihin üzerinde yükseliyor. İki düşünce ve iki adlandırma yanyana yaşıyor, yaşamalı da... Bunları birbirine düşman hale getirmeye ne gerek var ki? Zaten bir çok yerde (ticaret sağolsun orta yolu hep gösterir) “Ramazan Bayramı” dendikten sonra parantez açıp “Şeker Bayramı” diye ekleniyor. Çok da yakışlı oluyor. Zaten bu bayram Ramazan sonunda olur ve yılın en çok şeker tüketilen üç gününü kapsar. Öyleyse mesele ne?

Hiç yorum yok: