11 Mart 2008 Salı

PAZAR YAZILARI


PEK HOŞ ELACAİP MÜZİK
Hazır Açık Radyo destek kampanyası var, bu radyonun tarihinden bir hatıra da bizden... Radyoda her tür müzik vardı, buna bir tür de biz katalım dedik. “Pek Hoş Elacaip Müzik” bendenizin uydurduğu bir etiket. İngilizcede “Incredibly Strange Music” diyorlar. Garip, saçma, ilginç, yani biraz acaip bir müzikten söz ediyoruz.


Hikayenin başlangıcı bundan on yıl öncesine kadar uzanıyor. Deniz Pınar arkadaşımız (Detone Deniz namıyla maruf), Atlas Pasajı’ndaki dükkanında o zamanlar çoğumuzun bilmediği müzikleri pazarlamakla meşguldü. Bir gün ilginç bir kitabın fotokopisini gösterdi bana: Incredibly Strange Music yazıyordu üstünde. Müzik tarihinde hoşluklarıyla değil, hadi boşluklarıyla demiyelim ama aykırılıklarıyla yer bulan işleri anlatan bir kitaptı bu. Garip enstümanlarla yapılmış parçalar, ünlü şarkılara deli işi yorumlar, seksi-komik-saçma yani bir acayip müziklerden söz ediyordu. Deniz konuyu ilginç bulduğumu görünce zulasından plaklar çıkarmaya başladı. Garip enstrümanlarla doldurulmuş eski film müzikleri, kimsenin hatırlamadığı çocuk şarkıcılar, moogla icra edilmiş Beatles parçaları filan... Ben de kendi repertuarımdan bu kaleme girecek neler vardır diye düşünmeye başladım hemen: Screaming Jay Hawkins’in “ıkınma”lı parçaları, korku filimlerinden vampir efektli bölümler, hatta eski taş plaklardan kahkahayla icra edilmiş şarkılar. Biz iyice sardık bu işe...

Derken bunu bir radyo programı yapsak de mı saklasak, yoksa ne yapsak diye düşünmeye başladım. Böylece Deniz ve bendenizin, Açık Radyo’da “King Kong” adlı programımı doğmuş oldu. Niye King Kong diyenlere, sünetçinin vitrin fıkrasını anlatıyorduk. Hani, adam saat koyuyormuş da, anlamayanlara ne koyacaktık ki diye cevap veriyormuş. Hemen bir basın bülteni yapıp, meseleyi açıklamaya çalıştık:

Tarif zor bir program!

“King Kong
Adı üstünde, tarifi zor bir program. Ele avuca gelmez. Tür tanımaz. Sınır tanımaz. Zaman tanımaz. Öte yandan, kendine uygun bulduğu "her şey"i tanır ve benimser. Midesi geniş, gönlü ferah, neşesi yerindedir.

Ukalâlığı elden bırakmaz (Bir örnek: Ukâla arapça akıllılar anlamına gelir aslında). Araştırıcıdır. Hınzırdır. Keşfetmeyi sever. Sürpriz yapmaya bayılır. Tarihe meraklıdır. Ama bugün yapılmaktadır. Hem de canlı canlı...

King-Kong, işte bu anlatmakta zorluk çektiği "bir nev'i radyo programı"nı yaparken, zengin bir arşive dayanır. Ama bunu paylaşmayı sever. Dünyanın ve Türkiye'nin çeşit çeşit seslerini, müziklerini eteğine doldurmuş, sevgili dinleyicilerine bila ücret dağıtmaktadır.

Her hafta, çağdaş kent yaşamının bel ağrılarımızı giderek arttırdığını düşünerek bir "göbek dansı" çalmadan edemez. Birbirinden güzel hediyeler dağıttığı bir de "haftanın bilmecesi" vardır dağarında. "Bedava reklam kuşağı"nda 30 yıl kadar önceden gelen reklam şarkıları çalar. Reklamı yapılan mal artık yokmuş piyasada, ne gam... Sinema köşesinde ise mutlaka bir fettanlık yapacaktır, aman kaçırmayın... "Tarihte bu hafta" bölümünde belki unuttuğumuz, ama bu yüzden çok şey kaybettiğimiz sürprizlerle karşınıza çıkacaktır.

Bunlar işin aperatifleri... Ana menüde "baba konular" var. Saysak kitap olur. Bir iki örnekle yetinmek zorundayız burada. Gerisini tahmin etmesi size kalmış. Ya da her hafta Perşembe geceyarısını iple çekeceksiniz...

Sayalım: Çocuk şarkıcılar, çocuk sesler/ Stereonun keşfi/ Plak komikleri/ Mancini nasıl yorumlanır?/ Alaturkacıların alafrangadan adaptasyonları / Strip-tease müzikleri/ Türk sörfü / İtalyan B-Movie soundtrackleri/ Türkçe twist/ Moog yaşamımıza neler kattı?/ Yma Sumac'ın inanılmaz sesi/ Marc Aryan Türkiye müzik yaşamına nasıl pazarlandı?/ İnsanoğlu aya ayak basınca neler oldu? (tabii müzik dünyasında)/ Sevgili annem için söylüyorum/ En seksi şarkılar/ Müzikte çöl ve masal temaları/ Dehşetin müziği/ Askerlik kokan şarkılar/ Kıbrıs Çıkartmasınn plakları/ Alo telefon.../ Politik temalar: Çoban Sülü, Ak Günler.../ Futbol dolu şarkılar... Ve daha neler neler....”

Gel sana koleksiyonumu göstereyim!

Bu iddialı programı götürmek hiç de kolay olmadı. Bir kere bizim koleksiyonumuz yeterli değildi. Özellikle de, bu acayip müziklerin Türkçe benzerlerini bulmak gibi bir derdimiz vardı. Ben eskici eskici dolaşmaya başladım. Bize yardım edenler oldu Ercan İmre, Anabala Pasajı’ndan Volkan, Gökhan Aya, Naim Dilmener ve şimdi adını hatırlıyamayacağım bir sürü koleksiyoncu. Zaten bu işin özü koleksiyonculuktu. Zamanın yok ettiği, değersiz diye çöpe atılmış plaklardı malzememiz.

“King Kong” radyo programımıza zaman zaman ilginç konuklar da katıldı. Murat Ertel çocukluğuna hükmeden, Adnan Varveren’den Aşık Mahzuni’ye uzanan 45’liklerini sırtlanıp geldi. Ayla Algan Koca Öküz’den “ “Çaka çaka Zühtü”ye şarkıcılık serüvenini anlattı. Naim Dilmener Fecri Ebcioğlu’nun sunduğu şarkılardan söz etti. Alper Maral “theremine” adlı dünyanın ilk elektronik enstrümanını tanıttı bize. İnsanoğlunun aya ayak basışının yıldönümünde, Açık Radyo’da “Aya Seyahat” adlı bir program yapan Orhan Cem Çetin’i çağırdık. Final şarkımız elbette ki Şemsi Yastıman’ın “Uzaylılar Hoş Geldiniz”iydi... Murat Meriç Arkadaş Radyo’da bir zamanlar yaptığı “Çıtır Çıtır” adlı eski 45’likler programı dönemini hatırladı bizimle birlikte.

Programın adından dolayı, hiç aklımda yokken King Kong figürünün de peşine düştük tabii. Filmleri seyrettik, afişlerini bulduk, soundtracleri eşe dosta ısmarladık (daha Amazon’la tanışmıyorduk). Hatta programı geniş kitlelere (!) duyurabilmek için ilk King Kong filminin afişini araklayıp üzerine montajla kendi bilgilerimizi girip arkadaş matbaalarında bastırdık. Kahve kafe dağıttık. Ardından bir de parti yaptık Eski Yeşil’de. Açık Radyo partilerı kapsamında ama King Kong repertuarında. Dans ettirmek için twistler, funklar filan da ekledik playliste.

Program iyiydi de zordu. Habire malzeme bulmak için dükkan dükkan, kapı kapı dolaşıyordum. Hediyeler vermek için plak şirketlerine yüzümü kızartıyordum. Konuklar için ayrı bir mesai harcıyordum. Deniz hem işinden, hem de tabiatından dolayı pek yük kaldıramıyordu. Dinleyicilerimiz memnundu, gece yarısı filan demeyip bizi arıyor, programa katılıyorlardı.

King Kong is back please...

Program bitince üzülenleri çok oldu. Mektup bile yazdılar. Hadi utanmayıp birini koyalım:
“Sevgili Gökhan Akçura ve Deniz Pınar,
Yaşım 34. Radyonun altın çağına olmasa da güzel günlerine yetişmiş biriyim. Orhan Boran'dan Yuki'yi, Zeki Müren'den ‘gözünüz yolda kulağınız bende olsun sevgili şoför kardeşlerim’i, Halit Kıvanç'tan maç nakillerini, radyo tiyatrolarını çocukluğumun en güzel anıları arasında saklarım. 60'lı yılların sonlarına ve 70'li yıllara denk gelen çocukluğumu bir şekilde yeniden yakalamak için bit pazarlarını sahafları dolaşır, plak vb. toplar, bol bol Türk filmi seyrederim (Deniz Bey'le de dükkanında iki tek atmışlığım vardır). Açık Radyo dinlerim, başka radyolara yüz vermem. Bana radyonun radyo olduğu zamanları hatırlatır. Tarifi zor bir radyodur. Tarifi en zor programı da King Kong'dur. King Kong, her hafta bir saat boyunca beni çocukluğuma, gençliğime, kimi zaman yaşadığım, kimi zaman az farkla kaçırdığım, kimi zaman yanına bile yaklaşamadığım günlere, sadece geçmişe değil bazen de geleceğe götürür, daha doğrusu hiç karşılık beklemeden ve sakınmadan o günleri bana armağan eder. ‘Bitmedi…Yanında bir de Şöyle kırılmayan tarak!’ misali dinleyenlerine CD, kitap, poster vb. dağıtır; onlardan da kazanır, sevinir, saklarım. Programları bazen kaydeder, eşe dosta dinletirim. Mesela Öztürk Serengil programının kaseti bizim evde en çok dinlenen kasettir. Hasılı, King Kong programını, çok ama çok severim. Hazırlayanların, yayınlayanların elleri dert görmesin.
Geçtiğimiz Perşembe programı bitirdiniz. Tekrar yayınlanıp yayınlanmayacağı da belli değil dediniz. Gökhan Bey, Deniz Bey, sizin programınızın dinleyicilerinin kalpleri hassas olur, böyle yükleri kolay kaldıramazlar. Tamam yoruldunuz, dinlenmek hakkınızdır, tatil yapınız ama ne olur programımızı da bizden almayınız. Poyrazlı denizde bir şamriyel bulup sarılmışız, bizi alaşağı etmeyiniz. Lütfen Ömer beye de söyleyiniz, ‘King Kong is back’ durumu olmazsa ona da küseriz. Bizim küsmelerimizin ve üzülmelerimizin tarifi zordur.
En yakın zamanda tekrar görüşmek üzere selamlar, sevgiler.
Cem Pekman “

Radyo programı bitti ama, benim merakım bitmemişti. Bu merakımın ürünlerinin bir bölümü daha sonra Aya Seyahat adlı kitabımda yazıya döküldü. Yazı tamam da, evin yarısını dolduran plaklar ve CD’ler ne olacaktı? Koleksiyona başlanmıştı bir kere, durmak olmazdı. Screaming Jay Hawkins’in kıyıda köşede kalmış başka hangi albümü vardı? Theremine’le senfonik parçaları çalan müzisyenler de plak doldurmuş muydu? En ince ve en kalın sesli şarkıcılar kimlerdi? Eh artık internet çağında ulaşamayacağınız yer de olmadığını düşünürseniz, ifrat tam gaz başını almış gidiyordu. Ne olacaktı tüm bu kayıtlar, ne işe yarayacaktı...

King Kong İstanbulda!

Hikayenin bu noktasında, bizim Baba Zula tayfasının Beşiktaş’ta açtıkları Misket adlı bir şarapevi devreye girdi. 5-6 ay kadar önceydi galiba. Bizim artık pop üstadı statüsünde geçmiş Murat Meriç kardeşimiz burada müzikli geceler yapmaya başlamıştı. Adını da Türk-İş Funk koymuştu. Artık facebook çağında olduğumuzda orada şöyle tanıtıyordu bu geceleri: “Türkçe funk, psychedelic rock ve eğlenceli pop şarkılarının çalınacağı partimiz her zaman olduğu gibi saat 20.15'te Yonca Evcimik’in 8.15 Vapuru’yla başlayacak. Neler mi var? Buyrun: 1960'lı yılların başında yapılmış psychedelic rock denemeleri; '70'li yıllarda dışa açılma sevdasıyla ecnebice plaklar yapmış yerliler ve '60'larda bize Türkçeyi öğreten ecnebiler; ‘90’ların gubidik şarkıları; Ümit Besen'in "I Love You"sundan "Sincan sound"a, “Ben Sizin Babanızım”dan Hakkı Bulut'a memleket topraklarında yetişmiş cevherler; ciddi ciddi yapılmış ama biçimsiz kaçmış şarkılar; Mustafa Özkent gibi kadri kıymeti bilinmemiş sanatçıların kayıtları ve elbette günümüzün "funky" durumları: BaBaZula, Gevende, İhtiyaç Molası, Nekropsi, Dinar Bandosu, Dolapdere Big Gang ve hatta Selim Sesler! Hatta belki Hepsi, mutlaka Göksel, illa ki Aylin Aslım. Şöyle de denebilir: 32 kısım tekmili birden tam gaz eğlence vaat eden programımız, saz, caz, alaturka, alafranga, rock, Arabik havalar ve Yunan ezgilerini ve o anda aklımıza gelen (çiftetelliden tavernaya) başka şeyleri bir arada dinleyebileceğiniz, eski 45liklerden yeni CDlere bütün zamanların en eğlenceli şarkılarını, unutulmayan Yeşilçam filmleri ve melodilerini, demode pop şarkılarını, tangoları, kantoları, aranjmanları, beraber ve solo şarkıları, türküler ve oyun havalarını ve unuttuğunuz nice güzel hatta zaman zaman kötü şarkıları duyabileceğiniz bir curcunadır...”

Anlaşılacağı gibi Murat Meriç kardeşimiz, bizim yıllar önce Açık Radyo’da yaptığımız programın Türkçe plaklar kutusunu ele geçirmişti. Gittik dinledik, memnuniyetimizi bildirdik. Misketçiler sen de gelip çalsana diye buyurunca, evde atıl duran CD raflarını hatırladık. King Kong kanımıza girmişti bir kere. Murat Türkçe yapıyorsa, biz da yavurcasını yapamaz mıyız, dedik. Bilgi Üniversitesi’nde tanıştığım bir “Incredibly Strange Music” fanatiğini (Can Sungu) yanımıza aldık. Gecenin adını da “King Kong İstanbul’da” koyduk oldu bitti.

King Kong İstanbul’da gecemiz için afiş gerekince, yıllar once radyo partisi dolayısiyle Tunç Örer’in (kendisi acayip bir illüstratördür) çizdiği Bogaz Köprüsüne sarılmış King Kong resmini hatırladık. Rauf Kösemen kardeşimiz ajansıyla işe el koydu, güzel bir afiş hazırladık. Playlistimizi yaptık ve tanıtıma başladık:

“Nasıl yani? Ne zaman geldi bu koca goril İstanbul’a?
Efendim film olarak ilk gelişinden, Adalet Cimcoz’un seslendirme hatıralarından filan bahsetmiyoruz burada, dikkat isterim...
Meselenin kökenleri eski bir Açık Radyo programına uzanır. (burada tekrar etmeyelim, yukarda anlatmıştık zaten, atlayarak devam edelim) (...) Incrediibly Strange Music karşılığı, serbest bir çeviriyle “pekhoş elacaip müzik” dedik alt başlığında... Yerli elacaipleri Murat Meriç çalıyor zaten. Farklı sulara yelken açalım dedik. Peki neler çalacağız? Mesela; Screaming Jay Hawkins, Brigitte Bardot, The Dresden Dolls, Mungo Jerry, Grace Jones, Sex Mob, Marilyn Monreo, Devo, Jimmy Castor Bunch, Jane Birkin, Pizzicato Five, Boney-M, Tiger Lillies, Eartha Kitt, Bonzo Dog Doo Dah Band, Yma Sumac, Tomita, April Stevens, Messer Chups, Clara Rockmore, Dario Moreno, Martin Denny, Klaus Nomi, , Sophia Loren, Chuck E. Weiss, Natacha Atlas, Big Bad Voodoo Daddy, Yello, Amanda Lear, Falco, Brian Setzer Orchestra, Kultur Shock ve sırası gelince sahneye çıkacak daha nicesi...
Garip, saçma, komik, erotik... Dans sekanslarımızda oryantal şala la la, rakın roll ve twist, eski moda fank filan da olacak...” diye devam ediyor işte...

İşte böyle, şu aralar dördüncüsünü tedavüle koyduğumuz King Kong İstanbul’da (21 Mart Cuma günü, gelmeyi unutmayın!), on yıl önce başladığımız bir elacaip merakın son meyvesi... Onuncu yılında hatırlamak istedik, rahatsızlık verdiysek affola!.