27 Aralık 2008 Cumartesi

CUMARTESİ YAZILARI


NOEL BABANIN ASLI ASTARI
Noel Baba’nın süper kahraman olduğu günler bunlar. Tüm vitrinlerin, ilanların bir numaralı şahsiyeti olan bu sevimli ihtiyar hazır Antalya Demre’de yeni bir heykele de kavuşmuşken... Yaşadığımız Christmas haftası ve yaklaşan yılbaşı vesilesiyle bir Noel Baba portresi yazmanın tam sırası!

Yılbaşı’nın bir Cumhuriyet çocuğu olduğunu herhalde biliyorsunuzdur. 1926 yılında resmen rumî takvimi bırakıp miladî takvime geçene kadar, yılbaşı denilen nesne bir yavur icadıydı. Ama Cumhuriyet dediğimiz şey de aslında yavuristandan gelmemiş miydi? Artık yeni dünyaya ayak uydurmak gerek diyen İstanbul milleti 1926 yılını 27’ye bağlayan gece ilk defa doyasıya eğlendi. Aslında bu duruma alışmak ve uyum göstermek pek de kolay olmamıştı. Bir iki yıl debelenme yaşansa da, özellikle 1931 yılında Tayyare Piyangosu’nun 1 milyon liralık büyük yılbaşı çekilişiyle birlikte, yılbaşı gecesinin mana ve ehemmiyeti iyice arttı. Sonrasını biliyorsunuz işte, jingle bells jingle bells...

Yılbaşı adetleriyle birlikte evlerimizi ziyaret eden yeniliklerden biri de Noel Baba’ydı. Batılıların Santa Claus veya Father Christmas dedikleri bu şahsiyet, bizde Noel Baba olarak benimsendi. Vakit gazetesinin 1930 yılbaşı ekinde çeviri de olsa bir sayfa “Noel Babanın başına gelenler,” öyküsüne ayrılmıştı. Öykü şöyle başlıyor: “Çocuklar ve bütün ev halkı Noel ağacının etrafında halka olmuşlardı.(...) Salonda birdenbire bir gürültü koptu... ‘Geliyor’, ‘geliyor,’ diye sesler yükseldi. İçeriye sımsıkı ve garip elbiseler içinde iri yarı, şişman yüzlü, uzun favorili ve sakallı bir adam girdi... Bu Noel Baba idi...”

Mürebbiyelerin eve soktuğu misafir

Noel Baba’nın hanelere böyle destursuz girişi elbette çekincelerle karşılandı. Hüseyin Cahit Yalçın, 1937 başında Yedigün dergisindeki “Noel Baba” başlıklı makalesinde, bu misafirin aslında “çocukları ecnebi mürebbiyelere” teslim etmeye başladıktan sonra evlerimize konuk olduğunu hatırlatıyor ve şöyle devam ediyor: “Önceleri buna züppelik deniyordu ve pek alafranga ve müstesna bir kaç aile muhitinde karşımıza çıkıyordu. Şimdi galiba, ilerlemenin, Avrupalılaşmanın gereğinden sayılıyor ki, Noel babanın saltanat hudutları iyice genişledi. Avrupalılaşmanın en kolay tarafı; aynı zamanda eğlence ve hediye ile karışık bir parçası...”

Hüseyin Cahit Yalçın, makalesinde bu yabancı konuğun aslında pek de Hıristiyanlıkla ilişkisi olmadığını kanıtlamaya soyunuyor. İsa’nın doğum gününün uydurma bir tarih olduğunu ve dört yüzyıl sonra belirlendiğini hatırlatıyor. Bu konuda çeşitli mezhepler arasında varolan görüş farklılıklarının altını çiziyor. Noel Baba’nın getirdiği haberin aslında “İsanın doğumu değil, insanlığın ilk dönemlerine hakim olan ‘tanrı güneş’in yeniden canlandığı müjdesi” olduğunu ileri sürüyor. Ardından pagan dönemlere, çok tanrılı dinlere göndermeler yaparak Noel’in çok eskilerden kalma geleneklerin devamı olduğunu söylüyor. O ne derse desin, özellikle büyük şehirlerde kökenlerine pek bakılmadan yılbaşı adetleri yayılmaya devam etti. Ellili yıllardan itibaren piyangosu, çamı, Noel Baba’sıyla yılbaşı, eğlence yaşamımızın değişmez bir unsuru oldu.

Bugün tüm dünyayı saran Noel gelenekleri ve Noel Baba inancına gelirsek... Hıristiyan dünyasında Amerikan kaynaklı katkılarla gelişmiş olan Noel Baba efsanesi, aslında ilk kez 13. Yüzyılda Alman topraklarında şekillenmiştir. Ama öykünün kaynakları daha da kuzeylere uzanır. Bu nedenle olsa gerek Noel Baba kuzey kutbunda yaşar. Yine kuzey kaynaklı bir efsaneden alınma ren geyiklerinin çektiği kızağı kullanır. Kocaman torbası çocuklara verilecek hediyelerle doludur. Bunun için bacalardan girip yılbaşı ağaçlarının altına hediye paketleri bırakır.

Coca Cola bu öykünün neresinde?

Noel Baba figürünün bugün tanıdığımız biçimde kullanılmasının kökenleri ise, 19. Yüzyıl Amerika’sına uzanır. O zamana kadar ne reklamlarda, ne de popüler basında pek yer almayan Noel Baba için yeni bir dönem başlar. Basında Noel Baba’yı popüler bir figür olarak ilk kullanan Harper’s Weekly dergisinin ressamı Thomas Nast’tır. Özellikle iç savaş yıllarının Amerika’sında, cephedeki askerlere Christmas hediyeleri dağıtan bu Noel Baba sevimli, ama bugün açısından biraz çizgi dışıdır. Bir kere ağzında sürekli bir uzun pipo taşır. Çirkin kaçacak denli şişmandır. Bakışları da sevimli değil açıkça hınzırcadır! Noel Baba figürü Christmas kartlarında ise ilk kez 1885 yılında Louis Prang’ın çizimiyle kullanılır. Ama ilanlar ufak ufak da olsa efsanenin gelişmesine katkıda bulunacak ayrıntıları öne çıkarmaya başlar. Geyikler, çam, çanlar ve sırtında torbasıyla sevimli bir Noel Baba...

Her ne kadar artık oldukça ünlü bir figür olsa da, Noel Baba’yı Christmas ve yılbaşının baş aktörü konumuna taşıyacak olan büyük atılım ise Coca Cola Company’den gelir. Şirket aslında Noel Baba figürünü reklamlarında 1920’lerden itibaren kullanmaya başlamıştır. Ama bu konudaki en önemli adım, 1931 yılında illüstratör Haddon Sundblom’un yaptığı yeni Noel Baba ilanlarıyla atılır. Coca Cola yazın satışlar iyi gitse de, soğuk kış günlerinde kola satmakta zorlanmaktadır. Christmas çevresinde özel bir kampanya yapmaya karar verilir. Görevi üstlenen Sundblom’un, ilk ilanlardaki modeli Lou Prentice adındaki bir arkadaşıdır. 1940’da Prentice’in ölümünden sonra ise kendini model olarak kullanır. 1931 ile 1964 arasında çizilen bu “Coca Cola Noel Baba’ları” giderek evrensel Noel Baba figürü haline gelir. Tüketim toplumunu yönlendirenler, bu “hediye ve sevimli aziz” beraberliğini doğal olarak pek beğenirler ve her fırsatta kullanırlar. Kitaplar, filmler ve ilanlarla iyice geliştirilen bu efsane günümüz yılbaşılarının artık olmazsa olmaz bir figürü haline gelmiştir.

Yılbaşı biraz da ümit demektir

Bu arada Noel Baba’nın (Coca Cola’nın renkleri olan) kırmızı-beyaz renkli elbiseler giymesinin, sanıldığı gibi 1930’larda Haddon Sundblom’un ilanlarıyla başlamadığını da söylemek gerekli. Bu olaydan çok önce yayınlanmış resimlerde, dergi kapaklarında ve Christmas kartpostallarında yer alan Noel Baba’ların da aynı renklerde giyinmiş oldukları açıkça görülüyor. Bu durum, Coca Cola tarafından ancak mutlu bir tesadüf olarak değerlendirilmiş olabilir...

Ülkemize dönersek... Cumhuriyet tarihi, 1990’lara kadar yılbaşıyı pek fazla tartışmadı. Köken olarak hıristiyanlık dünyasını simgeleyen çam ağacı, Noel Baba gibi simgeleri de biraz sivilleştirerek kullandı. Aslında tüm dünya ulusları da aynı yolu izliyorlardı. Noel’in simgeleri kullanılıyor, ama 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece olan yılbaşı yüceltiliyordu. Umutsuz bir dünyada ümit arayan insanlar için yeni bir döneme açılan kapıydı yılbaşı...

Türkiye’de doksanlı yıllarda bazı dinci gruplar açıklamalar ve eylemlerle yılbaşı törenleri protesto etmeye başladılar. İş İstanbul Belediyesi önünde Noel Baba maketinin yakılmasına kadar vardı. Ama Türkiye global kapitalizm yolunda sağlam adımlarla yürüyen bir ülkeydi ve tüketim toplumunun Noel Baba’lara ihtiyacı vardı. Hediyeler alınmalı, ümitler yaşatılmalı ve doyasıya eğlenilmeliydi. İlanlar, sokak süsleri, eğlence mekanları, piyangolar, turizm şirketleri, mağazalar yılbaşının mana ve ehemmiyetinin altını önemle çiziyorlardı. O zaman söylenecek tek bir şarkı kalıyordu. Ne demiştik: Jingle bells jingle bells...