İnsan nelerle karşılaşmıyor ki hayatta! Ama burada söz edilen karşılaşmalar keyif koridorunda karşımıza çıkanlar... Kitaplar, albümler, sergiler filan... Arada sırada kişisel karşılaşmalarımı buraya aktaracağım.
KİTAPLAR
Umberto Eco- J.-C.Carrière, Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın
Tamam biliyorum. Bu kitap çıkalı çok oldu. Altı ay kadar evet... Ne olmuş yani? Hemen eskiyor mu kendileri? Günlük basın gibi yapmayın, hemen kenara atmayın... Efendim, söz konusu kitap Can Yayınları'nın Kırkmerak dizisinin dördüncüsü olarak yayınlanmıştı. Kitap o kadar iyi ki, diziye bununla başlayanlar hayal kırıklığına uğrayabilir. Ötekiler de iyi ama arada iki ışık yılı kadar fark var. Ne yapmışlar? Jean-Philippe de Tonnac, karşısına Eco ile Carrière'i oturtmuş, açmış teybi... Kitaplar, kütüphaneler, arşivler, yayıncılar, koleksiyonlar üzerine konuşmuşlar. Aman allahım o ne hudutsuz bilgidir öyle! Ama bizim Murat Bardakçı stili burun kıvırarak ve dalga geçerek konuşmuyorlar elbette. Sanki biz de bunları bilen, birlikte dolaşan arkadaşlarıymışız gibi hissetiriyorlar... Mutlaka edinmeli...
Milan Kundera, Bir Buluşma
Bu daha da eski Mayıs 2010'da yayınlanmış. İki ay elimden bırakamadım. Üç satır ordan, beş satır şurdan okudum. Kitap zaten orda burda yayınlanmış yazılarının toplamı. Çeviri enfes mi enfes. Roza Hakmen imzalı. Romanlar, ressamlar, ölüm ve yaşam... Birbirinden oldukça farklı yazılar yanyana. Ama hepsi ufuk açıcı. Ya doğru, nasıl da düşünmemişim bunu... Hadi be, ne ilginçmiş.. gibi gibi nidalarla okunması gerekiyor. Özellikle en başta yer alan ressam Francis Bacon'u ele alan yazı müthiş mi müthiş. Anlatılamaz okunabilir ancak sınıfından.
Malik Aksel, Sanat Hayatı- Resim Sergisinde Otuz Gün
1941 yılında Ankara Sergievi'nde Devlet Resim ve Heykel Sergisi üçüncü kez açılıyor. Üç resmi ile sergiye katılan ressam Malik Aksel, sadece bununla yetinmiyor. Sergi muhabiri gibi notlar almaya başlıyor.Otuz gün sergi açık, Malik abiniz otuz gün boyunca not alıyor. Sonra bunlar Ülkü dergisinde yayınlanıyor, ardından kitap oluyor, ardından altmış yıl kadar unutuluyor. Şimdi yine elimizde, kırklı yılların sanat yaşamını tüm boyutlarıyla, hem de eğlenceli biçimde okumak için karşımızda.
Hikmet Feridun Es, Kaybolan İstanbul'dan Hatıralar
Hikmet Feridun Cumhuriyet'in en eski magazin yazarlarından. Ama o dönemler magazin yazarı olmak şimdiye hiç benzemez. Karizman olacak, bilgin olacak, kalemin olacak... Naci Sadullah, Mahmut Yesari ve hatta Suat Derviş bile magazinden gelme. O zamanın magazini şimdinin en kral roman yazarından daha keyifli.. Neyse, işte Hikmet Feridun abimizin Hayat ve Yıllarboyu Tarih dergilerinde altmışlı yıllarda kaleme aldığı anı-deneme sayılabilecek yazıları biraraya ilk kez getiriliyor. Hepsi de benim ilgilendiğim konularda, eski İstanbul panoramaları. Sahaflar Çarşısı, Beyaz Ruslar, seyyar zatıcılar, Zaro Ağa, eski İstanbul lokantaları, reklam tarihi... Bilmem anlatabildim mi? Kaçmaz...
Zehra İpşiroğlu, Ayaspaşa Yıllarım
İstanbul 2010 ajansının desteklediği bir proje. İstanbul'un çeşitli semtlerini anlatan 80 kitap. Yarısı geçen yıl kitap fuarında çıkmıştı, diğer yarısı ise bu yıl aynı dönemde yayınlandı... Tabii hepsini almak mümkün değil. Semti ve yazarı uygun olanlar girdi raflara. Son kitap, yani Zehra İpşiroğlu'nun Ayaspaşa'sı elbette en ilgimi çekeni... Oturduğumuz semti anlatıyor ne de olsa... Elili, altmışlı yıllardan, keyifli çocukluk yılları anıları. Bakkalı çakkalı ile eski Ayaspaşa...
ALBÜMLER
Neil Young, Le Noise.
Eski toprak... Zaten ne varsa onlarda var. Hepsinde değil ama. Geriye değil ileriye bakanlar makbulüm... Neil kardeşimiz Daniel Lanois'in prodüktörlüğünde cayır cayır gitarıyla sıkı bir albüm veriyor bize. Az ama öz şarkı var içinde. Dikkat! Mutlaka sesi sonuna kadar açıp dinlenecek. Şaka değil ama, başka tülü tadı çıkmıyor bilesiniz...
Robert Plant. Band of Joy
Al işte bir dinozor daha... İki yıldır Alison Krauss'la yaptığı albümü dinleye dinleye eskittik. Biliyorsunuz üstad Zeppelin'i yeniden kurmayı reddedip bluegrass bataklıklarında nilüfer olmaya adamıştı kendini... Bu albümde de ikisinin arasını bulmaya çalışıyor. Krauss'u bu kez yanına almamış. Ama eski tüfeklerden cephane tedariki dozunda. Richard Thompson, B Townes Van Zandt imzalı şarkılar dikkatleri çekmekte. Dinledikçe helvesi çoğalan albüm takımından...
Robert Wyatt, ....For The Ghosts Within'
Aslında albümün kapağında Wyatt/Atzmon/Stephen diye yazmakta. Wyatt tabii Robert Wyatt, dünyanın en etkili sesi... Gilad Atzmon'u belki hatırlarsınız. Babylon'da konser de vermişti. Arap müziğini hatmetmiş İsrailli cazcı desek yanlış mı olur? Ros Stephen'i ben de yeni duydum. Kemancı, besteci, bir de tango topluluğu var. Biraz ortaya karışık bir albüm gibi, ama bir süre sonra hepsi bir bütün oluyor. İçinde oryantal ezgiler de var, rap de, caz da... Atzmon'un klarnitin ve ortadoğu ruhunun yansıdığı parçalardan sonra, albüm kendini eski caza bırakıveriyor. Wyatt'ın sesinden Round Midnight, Lush Life, In A Sentimental Mood, At Last I Am Free ve What A Wonderful World! Daha ne isteriz... Daha da isteriz...
(Sırf Wyatt hayranlığından keşfettiğim bir albüm daha: Mop Meuchiine plays Robert Wyatt. Birkaç parcada Wyatt'ın da sesi var ama, mesele başka... Yaylılar, orkestrasyon ve derin bir melankoli... Depresif albümleri seviyorsanız birebir...)
Cowboy Junkies. Renmin Park
En country sevmeyeni country'yi sevdiren topluluk. Yani Cowboy Junkies. İki yıl önce çıkan Trinity Revisited'in (CD/DVD) etkisi hala üstümüzde tüterken yeni bir albümle çıktılar karşımıza. Her zamanki ses ve eda. Ama üstüne Çin kokusu sinmiş. Grubun şarkıyazarı Michael Timmins üç hafta Çin'de kalmış, olan olmuş. Albüme şu ara her yere sızan Çin kanı karışmış. Ama sonuç muhteşem. Döndür babam döndür dinliyorsun...
Baba Zula, Gecekondu
Hani hep bildiğimiz Baba Zula derseniz yanılırsınız. Kapaktan başlıyor değişiklik. Artık Ceren Oykut yok grupta biliyorsunuz... Art Work işi baba Mengü Ertel'in Keşanlı Ali dekorlarından ışınlama. Albümde bir sürü misafir aktör de var. Asian Dub Foundation'un belkemiği Dr. Das, büyük bir hayran kitlesi olan Thierry "Titi" Robin, Norveç'li ünlü caz müzisyeni Bugge Wesseltoft, Gogol Bordello gibi gypsy-punk gruplarını etkilemiş Tod Ashley ve Türkiye'de sık sık dinlediğimiz (Berlin'de yaşayan) Alcalica ekibi. Ama albümün bence en etkili ve farklı yanı, bugüne kadar olmadığı ölçüde lirik oluşu... Üçüncü parçadan itibaren dinleyin anlarsınız...