19 Ekim 2007 Cuma

MÜZİK



GELECEK DAHA YAZILMADI

Joe Strummer’ı nasıl ve ne kadar tanırsınız?
a) Bir dönemin ünlü punk topluluğu Clash’ın lideri ve solistiydi.
b) Politik olarak hep solda oldu ve bunu yaşamının ekseni haline getirdi.
c) Babasının diplomat olarak görev yaptığı sırada Ankara’da doğdu (Roll dergisi bunu bütün röportajlarında soru haline getirdiği için ezberlemiş bile olabilirsiniz.)
d) Clash dağıldıktan sonra çok uzun süre sessiz kaldı ve yaşamının son yıllarında Mescaleros topluluğuyla birlikte iki albüm daha doldurdu.

Bütün bunlar doğru elbette. Ama bunların ötesinde Strummer’ı yeteri kadar tanıyor muyuz acaba? Bu soruya olumlu cevap veremiyorsak, karşımıza yeni bir fırsatı değerlendirme şansı çıktı. Film Ekimi programında yer alan Julien Temple’ın Joe Strummer’ı konu edinen yeni belgeseli “Future is Unwritten / Gelecek Daha Yazılmadı” tüm meraklarımızı giderecek nitelikte bir film...

Clash topluluğunun rock tarihine kazandırdıkları ayan beyan ortada elbete. Ama Joe Strummer’ın bu tarih içinde özel bir var. Onu diğer punk ikonlarından ayıran temel özellik, ikon olmaktan özenle kaçınmasıydı. Türkiye’de Strummer’ın tanınmasında büyük katkıları olan Roll dergisinin editörü Derya Bengi, onu “doğrucu Davut” olarak adlandırır. Gerçekten de Clash’ın zirvede olduğu bir noktada, “artık yapacak bir şeyimiz yok “diye köşesine çekilen Strummer her zaman samimi ve doğru bir karakter olarak karşımıza çıktı. Kendisiyle yapılan söyleşileri okuduğunuzda, gerek Clash dönemine bakışında, gerekse dünya üzerinde yer alışında, inanılmaz bir tevazu ile karşılaşırız. Bono “Clash’tan sonra rock’n’Roll artık sadece gösteri sanatı olarak kalamaz” dediğinde haklıdır. Ama Strummer bu dönemi anlatırken, aslında olayların içinde gerçek bir figür olarak yer alamadıklarını da itiraf eder.

Joe Strummer 2002 yılında beklenmedik şekilde ölünce, müzik dünyası içinde, belki de hiç istemediği ölçüde, gerçek bir efsane olarak yerini aldı. Clash ve Joe Strummer’ın mirası yeni nesiller tarafından daha fazla tanınmaya başladı. Müzik dergilerinde özel bölümler ve albümlerin yeni basımları bu efsaneyi besledi. “London Calling” albümü 25. yıldönümünde daha önce basılmayan kayıtlar ve DVD ekiyle yeniden yayınlandı. Geçen yıl Clash’ın tüm single’larının yeni bir kutu halinde bir araya getirilmesi hayranlarını sevindirdi. Ama yönetmen Julien Temple’ın Joe Strummer’ı anlattığı belgesel, tüm bu çabaların ötesinde bir değer taşıyor...

Julien Temple punk akımının tarihini belgesellerle yazmaya çalışan bir yönetmen... İlk filmi “Number One” ve ardından gelen “The Great Rock’n’Roll Swindle” başta Sex Pistols olmak üzere punk hareketinin kökenlerini araştırıyordu. Kariyeri rock belgeselleri ve video klipleriyle dolu olan Temple’ın ilk konulu filmi Mickey Rourke ve Tupac Shakur’un rol aldıkları 1996 tarihli “Bullet” oldu. 2000 yılında yine bir Sex Pistols belgeseli olan “The Filth and The Fury”i çekti (ki bunu bir yıl sonra İstanbul Film Festivali’nde izledik). Ardından ünlü rock festivali “Glastonbury”i konu edinen bir belgesel geldi ( o da bu yılın İF programında yer almıştı).

Julien Temple’ın yeni gösterime giren “Future is Unwritten/ Gelecek Daha Yazılmadı” adlı iki saatlik filmi, Strummer’ın mirasına karşı tam bir saygı duruşu niteliğinde. Kahramanını yüceltmeden, ama kişiliğini de eksiksiz biçimde vermeye çalışarak önemli bir görev üstleniyor. Bunu sadece niyette de bırakmıyor. Doğru bir müzik belgeseli nasıl yapılır konulu bir ders adeta. Strummer’ın çocukluğuna ilişkin filmler dahil olmak üzere, tüm yaşamının hareketli görüntüleri titizlikle elden geçirilmiş; müzik yaşamındaki ortaklıkları, arkadaşları ve onun müziğinden etkilenen ünlü, ünsüz bir çok tanıkla görüşmeler yapılmış (Bono, Johnny Depp, Steve Buscemi, John Cusack, Martin Scorsese ve Matt Dillon gibi). Strummer’ın çizimlerinden hareket ederek, animasyonlar üretilmiş. Söyleşiler, yönetmenin Londra ve New York’ta hazırladığı ve Strummer’ın ütopik bir takıntısı olan “kamp ateşleri” etrafında yapılmış.

Bu ayın Roll dergisinde yer alan söyleşide yönetmen Julien Temple, Joe Strummer’ı şöyle anlatır: “”Yaktığı kamp ateşleri hippi tarafıyla punk tarafını buluşturma, o ikisinden bir bileşim yaratma biçimiydi. Kişiliğinin bu iki veçhesini reddetmezdi. Joe Strummer olmayı severdi. Joe Strummer olmaktan gurur duyardı. Ve insanlar üzerinde sihirli bir etkisi olduğunu bilirdi. Fakat öğreten adamlık taslamazdı, ahkâm kesmezdi. Tek başına bir şey yapamayacağını biliyordu. Başkalarına ihtiyacı vardı, birlikte şarkı yazabileceği insanlara.”

Joe Strummer’dan öğreneceğimiz çok şey var... Ona tanımak dünya üzerinde yalnızlığımızı azaltıyor. Geleceğe olan inancımızı güçlendiriyor. Unutmayalım ki, gelecek daha yazılmadı.