"DELİŞMEN" BİR KONU!
Mütevazi sözcüğü aslında bir tevazu,
ciddiye almayın, elimizdeki kitap güçlü bir araştırmanın ürünü. Rüya Kılıç,
yukarda söz ettiğim literatürü bütünüyle elden geçirmiş, ama bununla sınırlı
kalmamış. Özellikle Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgelerden de
yararlanmış. Zaman zaman gazeteler ve dergilere de uzanmayı ihmal etmemiş. Daha
önce yayınlanmış çalışmalar sayesinde “doktorların sesi”ni duymak işin en kolay
yanı olmuş belli ki. Öte yandan yazarın da değindiği gibi “bir tarih
çalışmasından beklendiği üzere yazılı verilere dayanan bu çalışmada akıl
hastaları ve yakınlarının seslerini doğrudan duymanın güçlüğü ve eksikliği” bir
ölçüde kendini hissettiriyor. Ama bu alanda karşımıza çıkan bürokratik
yazışmalar, doktor raporları, soruşturma evrakları gibi daha ikincil
malzemelerden bize aktarılan öykülerle bu eksiklik giderilmeye çalışılmış.
Toptaşı’ndan Bakırköy’e
Deliler ve Doktorları daha önceki dönemlere kısaca değinse de, esas olarak
Toptaşı Bimarhanesi’nden başlayarak 1950’lere uzanan bir zaman dilimini
irdeliyor. Rüya Kılıç, Osmanlı İmparatorluğu’nda delilere hizmet veren yerleri
sıraladıktan sonra şöyle devam ediyor: “Osmanlı’nın ve Cumhuriyet’in ilk
dönemlerine ait bu mekanlar içinde Toptaşı’nın ve Bakırköy’ün ayrı bir yeri
vardır. 1873’den itibaren Toptaşı delilerin tecrit ile tedavisinde bütün
imparatorluğa hizmet veren temel müessese olmuş ve bu özelliğini Cumhuriyet
döneminde Bakırköy’ün açılışına kadar sürdürmüştür.”
Üsküdar’da bulunan Toptaşı
Bimarhanesi delilerin çok kötü koşullarda tutulduğu (tedavi edildiği demek
ümümkün değil çünkü) ve “unutulmak istenen bir maziyi” temsil eden bir mekandı.
Mazhar Osman’ın yoğun çabaları ile 1924 yılında Cumhuriyet Hükümeti Bakırköy’de
bulunan Reşadiye kışlaları binalarının akıl hastanesi yapılması için karar
almıştı. Mazhar Osman ve arkadaşları 1927 yılında buraya taşınarak büyük
zorluklar içinde bugün de Türkiye’nin en büyük akıl hastanesi olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklarını
Hastanesini’ni kurdular.
Bakırköy Hastanesi’nin
kuruluş öyküsü daha önce defalarca yazıldığı gibi deliler tarihimizde adeta bir
efsane olarak yer almıştır. Kılıç bu konuyu önemli bulsa da, bu tür ayrıntılara
takılıp kalmıyor. Onun için önemli olan mekanlardan çok deliler ve
doktorlarının izini sürmek. Bu nedenle öncelikle deli doktorlarımızın tarihini
ele alıyor. Genellikle kouya uzak bir okur bile Mazhar Osman adını duymuştur.
Ama onun öncesinde hangi hangi isimler vardır “doktorlar tarihi”nde… Mazhar
Osman ve onu takip eden Cumhuriyet’in ilk kuşak “ruh ve sinir hastalıkları”
doktorlarının eğitimleri nerelere dayanmaktadır ve ne denli sağlam temellere
sahiptir?
Doktorların yaklaşımları
Deliler ve Doktorları’nın “doktorlar”ı
bahsinde egemen eğilim Mazhar Osman ve talebelerinin başat olduğu ekoldür. Bu ekol
“Alman Okulu ve Kraepelin’in etkisi altında” gelişmiştir. Bu ekol akıl
hastalıklarının fizyolojik kökenli ve genetik olduğu esası üzerinde
geliştirilmiştir. Bu yaklaşımı yetersiz bulup eleştiren İzzettin Şadan’ın
görüşleri ise azınlıkta kalmıştır. Modern psikiyatrinin ruh hekimliği alanına getirdiği
yeni bakış bu nedenle oldukça geç bir zaman diliminde devreye girebilmiştir.
Rüya Kılıç’ın altını çizdiği
bir diğer husus ise bu ilk dönem uzmanlarının Türk toplumunun seçkinlerini
oluşturmasıdır. Bu nedenle doktorlar “en az hastaları kadar içinde bulundukları
toplum ile modernleşmeye dair konuşmaya hatta bu sürece aktif olarak katılmaya”
heveslidirler. “Onlar için tababet-i ruhiye toplumu incelemeye en uygun
usullere sahip bir müsbet bir bilim dalıydı. Öyleyse ancak onun uzmanları
toplumun hastalıklarını teşhis edip sağlığına kavuşturacak uygun reçeteleri
sunabilirlerdi. Hatta sebepleri bildiklerinden yöneticilere uygun tedbirleri
göstererek daha hastalık çıkmadan önleyebilirlerdi.” Kitap bu toplum
mühendisliği yaklaşımını bir çok örnek vererek ortaya koyuyor.
Örneğin Mazhar Osman’a göre
“her aile dörtten fazla çocuk yapmalıdır. Eğer üç çocuk yapılırsa o millet 300
senede çökmeye mahkumdur.” Bu durumda devlet ne yapmalıdır? Mazhar Osman’ın
cevabı “bekarlık vergisi”nin tedavüle konması şeklinde olacaktır. Şöyle diyor
doktorumuz: “Bekarlık hodbinliktir. Yalnız kendi nefsini düşünen, ona hizmet
eden adamdan hükümet payını ister ve onu yoksul çocuklara verir.” Öte yandan
yine Mazhar Osman’a göre fuhuş yapan kadınların hemen hepsi “psikopat, yani
yarı deli, mütereddi”dir. Ona göre “maneviyatı düzgün”, “temiz süt emmiş” bir
kadın hayatın hiç bir zorluğu karşısında kötü yola düşmez.
Mazhar Osman (ve onun ekolü)
delileri “gözlerinden tanıdıklarını” düşünürler. Örneğin “histerikler sevimli
gözükmek için koket (çok süslü giyinmiş) gezerler. Göz kapakları itina ile
sürmeli, yanakları boyalı, lavanta ve pudra kokulu, ipekler içinde bir hasta
hayattan bıktığından, keder, bezginlik ve intihardan bahsetse akla bir histeri
fantezisi gelmelidir. Hatta onun için çoğu kez hastanın yüzüne bir kere bakmak
bile delinin hangi sınıfa ait olduğunu anlatır. Zira her delinin kendine mahsus
bir bakışı, bir duruşu vardır.”
Peki ya deliler?
Araştırma yalnız doktorları
ele almıyor elbette. Onların ilgi alanları olan delilere de ayrıntılı bir bakış
yapmaya çalışıyor. Ama elbette bu alandaki veriler çok daha sınırlı. Rüya Kılıç
yaptığı çalışmanın kendisine “bir delinin kim olduğu ve toplum, devlet, iktidar
ilişkisi üzerine sorular sorma cesaretini de” verdiğini söylüyor. “Fakat bu
yapılırken adı, ailesi, dostları, sevgilileri, eşleri olan gerçek bireyleri
bulma kaygısı hiçbir zaman eksik değildi. İnsanların duygularını ve
duyarlıklarını anlama peşindeki bir tarihçi olarak zihinlerinin en mahrem
sırlarını nasıl paylaştıklarını ve bunları açmak için yapılan çabalara nasıl
karşı koyduklarını sorgulamaya çalıştık. Görünen o ki, deli olmak birtakım kısıtlamaları
getirdiği gibi askeri-hukuki yükümlülükleri [de] kaldırmaktaydı. Bu sebeple
çevresindekileri deli olmadığına ikna etmek isteyenler kadar kendilerinin deli
olduğunu kabul ettirmeye çalışanlar da vardı.” Yazar, delilerin portrelerini
çizmeye çalışırken, doktorların kaleme aldığı “örnek olaylar”dan çok, Osmanlı
arşivlerinde yer alan belgeleri kullanmış. Bu sayede dışardan ve daha farklı
bir bakış getirmeyi başarmış.
Rüya Kılıç’ın Deliler ve
Doktorları kitabı, geniş kaynak taraması yapması ve tarihsel bir bakışa sahip
olması sayesinde, bu alandaki önemli bir boşluğu dolduruyor. Takıldığım tek
nokta ise bu denli “delişmen” bir konuyu bizlere aktarırken nasıl bu denli
“cool” kalabildiği… Okuru biraz daha konunun içine çekmeye çalışsa, çok daha
fazla kişiye ulaşacak bir araştırma olabilirdi. Kitap, bu haliyle bilimsel
araştırmalara aşina bir okuyucu kitlesiyle yetinmek zorunda.
Ama bu eleştirim kitabın
bilimsel değerini azaltan bir görüş değil elbette. Meraklısı mutlaka öğreneceği
bir çok ayrıntı ile karşılaşacaktır bu kitapta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder