İSTANBUL’DA BİR SİYAH RUS
Yıllar once, Türkiye’de cazın kaynaklarını araştırırken, ipuçlarını takip ederek Maksim’in kurucusu Frederick Thomas adına ulaşmıştım. İki kaynağım vardı: Fikret Adil’in Gardenbar Geceleri adlı yazısı dizisi ve Willy Sperco’nun Yüzyılın Başında İstanbul kitabı… Buralardan öğrendiğim bilgilere dayanarak şöyle yazmıştım: “Çarlık Rusyasında Moskova’da büyük ve ünlü bir lokanta-barın sahibi olan, orada sarışın bir Rus kadınıyla evlenen ve aslen Amerikalı bir zenci olan Thomas, Bolşevik devriminden sonra Türkiye’ye gelmişti. Önce Şişli’deki “Hopital da la Paix” hastanesinin yanında Stella adında bir dansing açtı. İstanbul’un işgal yıllarında ününe ün katan Thomas, kısa sürede Taksim Meydanına geçerek burada Maksim’i açtı.” Maksim’le ilgili Fikret Adil’in anlattığı anektodları da aktardıktan sonra, Thomas’ın sonunu Sperco’dan anlatımıyla yazıma eklemiştim.
Yıllar sonra yeniden Thomas
konusuna dönmeme, bu yıl Amerika’da yayımlanan yeni bir kitap vesile oldu.
Vladimir Alexandrov’un yazdığı kitap Black
Russian adını taşıyor ve Thomas’ın hayatını anlatıyor. Tamamen arşiv
belgelerine dayanarak kaleme alınan kitap, çok başarılı bir biyografi. Bu
yazıda söz konusu kitaba dayanarak Thomas’ın yaşamını aktarmak istiyorum.
Elbette özellikle de İstanbul’daki yaşamını.
Thomas’ın köle kökenleri
Kahramanızın tam adı
Frederick Bruce Thomas. 1872’de Amerika Birleşik Devletleri’nin güneyinde
Coahoma County’de dünyaya geldi. İç savaş biteli ancak yedi yıl olmuştu. Anne
ve babası (Hannah ve Lewis Thomas) savaştan once köleydiler. Ama Lewis kısa
sürede toprak sahibi olmayı ve para kazanmayı başardı. Köle kökenli bir
siyahinin toplum içinde böylesine yükselmesi, bölgenin beyaz zenginleri
tarafından hoş karşılanmadı. Çeşitli baskılar sonucu aile topraklarını yitirdi
ve Memphis’e göçtü. Lewis Thomas 1890
yılında evlerinde kiracı olan bir diğer siyahi Frank Shelton tarafından
öldürüldü. Babasının ölümünden sonra Frederick evden ayrıldı ve Chicago’ya
geldi. Büyük bir otelde garson olarak çalışmaya başladı. 1893 yılında New
York’a geçti. The Clarendon Hotel’de şef bell-boy oldu. Artık bu alanda oldukça
ustalaşmıştı, ama gözü Atlantik’in ötesinde, Avrupa’daydı. O dönemde Amerika’ya
göçmen akını gemilerle olduğundan, Avrupa’ya boş dönen gemilere bilet almak pek
zor değildi. Frederick bu avantajı kullanarak Avrupa’ya geçti. 1895 yılında
İngiltere üzerinden Paris’e geldi. Amerika’yla karşılaştırıldığında siyah
olmanın sorunlarını hemen hiç yaşamadığı bu şehirde bulunmak Thomas için
olağanüstü bir şeydi. Beş yıl boyunca Avrupa’nın büyük şehirlerini en güzel
otellerde çalışarak gezdi: Ostend, Cannes, Cologne, Düsseldorf, Berlin,
Leipzig, Monte Karlo, Milano, Venedik, Triesete, Viyana, Budapeşte… Bu süre
içinde metrdotel seviyesine yükselmiş, kendini mesleğinde başarılı bir kişi
olarak herkese kabul ettirmişti.
Rusya yılları
Thomas’ın 1899 yılında
Budapeşte’den Rusya’nın kışlık başkenti Petersburg’a geçişiyle, yaşamında yeni
bir dönem açılmış oldu. Önce Moskova’da bir lokantada garsonluk yaptı. 1903
yılında ise Moskova gece yaşamının en önemli mekanlarından olan Akvaryum’da
(Aquarium) metrdotel olarak çalışmaya başladı. Özel yaşamında da değişiklikler
oldu.1901 yılında Alman vatandaşı Hedwig Antonia Hahn ile evlendi, bir yıl
sonra ilk çocukları Olga dünyaya geldi (onu 1906’da oğlu Mikhail, 1909’da ise
kızı İrma takip edecek). 1907 yılında Moskova’nın en şık lokantası Yar
Restaurant’da metrdotellliğe başladı. Giderek kentin gece yaşamının en önemli
yöneticilerinden biri haline geldi. Bu restoranın aynı zamanda bir gece klübü
haline gelmesini sağladı.
Thomas 1911 yılında atıl bir
hale gelmiş olan Akvaryum’u iki ortağıyla birlikte işletmeye başladı. Kısa
sürede mekanın asıl yöneticisi konumuna geldi. Güler yüzü, şık giysileriyle
herkes tarafından tanınıyordu. Siyah derili olması burada özel bir anlam
taşımıyordu. Zaten o yıllarda Rusya’da en çok bir düzine siyahi vardı. Thomas
Avrupa’ya geziler yaparak sanatçılarla görüşüyor, onları Akvaryum’a getirerek
program yaptırıyordu. Artık mekan Moskova’nın bir numaralı gece klübü haline
gelmişti. Çeşitli müzikal gösteriler yanısıra 1912 yılında Amerika’nın siyahi
ağırsiklet boks şampiyonu Jack Johnson’u da Rusya’ya getirdi ve gösteriler
yaptırdı.
İki yıl sonra 1913’de eski
bir tiyatrodan bozma Maksim’i açtı. Her iki mekanı da yönetmeye 1917’ye kadar
devam etti ve bu girişimlerinden büyük miktarda para kazandı.
Thomas’ın kazandığı başarı
Ekim Devrimi’yle bir anda sıfırlandı. Bolşevikler Akvaryum’u işgal ettiler,
banka hesaplarına el konuldu. Thomas’ın daha yeni satın aldığı apartmanlar
bloğu devletleştirildi. Bir süre önce gelişmelerden endişelenerek Odesa’ya
göçmüş olan Thomas ve ailesi (üçüncü eşi Elvira ve üç oğlu) 1919 Nisan’ında
tıka basa dolu bir gemiyle zor bir yolculuk yaparak sonunda İstanbul’a
geldiler.
İstanbul yılları
Frederick Thomas İstanbul’da
herşeye sıfırdan başlamak zorunda kaldı. Önce kenti ve gece yaşamını inceledi.
İstanbul’un işgal yıllarıydı ve kentin eğlence yaşamında çok kozmopolit bir
topluluk yer alıyordu. Doğu ve Batı beğenilerinin aynı Moskova’da olduğu gibi
birarada yaşadığını gözlemledi. Bildiği yolda ilerlemek için ortaklar aradı.
Geleli daha bir ay olmuştu ki, iki ortak bularak Şişli’de La Paix Hastanesi’nin
yanında bir klüp açtı: “Anglo-American Garden Villa” ya da daha tanınan adıyla
Stella Klübü… Ortakları İsviçreli Arthur Reyser Jr. ve İngiliz Bertha
Proctor’du. Bertha’nın zaten kendi adını taşıyan bir barı vardı ve
İngiliz-Amerikan çevresiyle içli dışlıydı.
24 Haziran 1919 tarihinde
açılan Stella, aslında şehrin bir ucunda yer alıyordu. Şişli’ye gelen 10
numaralı tramvay hattı burada bitiyordu. Ama etrafında hiç bir yapı
olmadığnıdan, bahçesinden tüm Boğaziçi seyredilebiliyordu. Stella birinci sınıf
Rus-Fransız mutfağına sahip “bahçe restoran”ı, Amerikan barı, özel odaları,
büyük dans pisti, çingene müzik topluluğu ve varyete numaralarıyla hemen
popüler oldu. O yaz mekanın, 31 Ağustos tarihinde gazetelere verdiği bir ilan
Türkiye’ye giren ilk caz topluluğuna da işaret ediyor: “İstanbul’da ilk kez bir
Jazz-Band: Avrupa’da çok sansasyon yaratmış olan Mr. F.Miller ve Mr. Tom.”
Asında bu ikili bildiğimiz caz topluğundan çok, o dönemde moda olan caz müziği
parçalarını kullanarak dans ve komik gösteriler yapan bir topluluktu.
Yaz sonunda, Stella’nın bir
bölümü kapatılarak “Kış Bahçesi” haline getirildi. Ama burası Thomas’ın
özlemlerini karşılamak için çok küçük bir mekandı. Kış dönemi için yeni bir yer
arayan Thomas, Pera’da Bursa Sokağı 40 numarada (eski adı Jockey Klüp olan) bir
mekan açtı: The Royal Dancing Club. Burası üye olarak girilebilen ve esas kazancını
üst katlarda kumar, özellikle de bakara oynanmasından kazanan bir yerdi. Alt
kat ise özellikle caz çalınan bir müzik klübüydü. Thomas üyelerinin ünlü dans
profesörlerinden bedava fokstrot, shimmy ve tango dersleri almasını bile
sağlamıştı.
Yaz geldiğinde yeniden Stella
öne çıktı. Mekanda Beyaz Rus kadınlar çalışıyor, güzellikleri ve zarafetleriyle
kentin erkeklerini mekana çekiyorlardı. O dönemde moda olan tüm müzikler
Stella’da kendine yer buluyordu. Tango, çigan, caz… Ünlü bir Rus Yahudisi olan şarkıcı
Isa Kremer’in de 1920 Temmuz’unda burada sahneye çıktığını görüyoruz.
Ve Maksim açılıyor
Thomas yeni arayışlar
peşindeydi. En sonunda 1921 yılı yaz bitiminde yeni bir yer buldu. Burası,
Sıraselviler Caddesi’nin başında yer alan o dönemin en şık sinemalarından
Majik’in bodrumuydu. Burada yüzlerce kişinin rahatça oturabileceği bir mekan
inşa edildi. Dekorasyonda masraftan kaçınılmadı. Zengin görünümlü sütunlar,
parlak metal ve ahşaptan yapılmıştı. Küçük bir sahnesi, dans pisti ve Amerikan
barı vardı. Pencereler ve kapılar açıldığında, enfes Boğaz manzaralı bir teras
bölümü karışımıza çıkıyordu. Thomas sonunda kış-yaz kullanılabilecek bir mekana
kavuşmuştu, hem de şehrin nabzının attığı Taksim Meydanı’nın tam dibinde. Adını
Rusya’daki klübünden taşıdı: Maxim… Ya da Türkçe okunuşuyla Maksim.
Maksim 22 Kasım 1921
tarihinde açıldı. Müşterileri Batı yaşamını seven Türkler, levantenler ve
yabancılardı. Açılışın haftasında Thomas, tüm sezon için Amerikalı baterist
Harry A. Carter ve topluluğu Shimmie Orkestra ile anlaştı. Maksim, Thomas’ın
önceki mekanlarında olduğu gibi birinci sınıf mutfağı ve içkileri, güçlü caz
müziği, güzel Rus kadın garsonları ve varyete gösterileriyle kentin en
beğenilen gece klübü oldu. Maksim’in müşteri potansiyelinde önemli bir etken
de, İstanbul’a gemiyle gelen Amerikan turistlerin mutlaka klübe uğramalarıydı.
Hem kendi müziklerini, hem de oryantal şovları birarada bulabilecekleri bir
mekandı burası…
1923 yılı 6 Ekim’inde Türk
birlikleri İstanbul’a girdiler ve kentte yeni bir dönem başladı. Maksim’in
müşterileri arasında işgal kuvvetlerinin subayları önemli bir yer tutuyordu. Ama
yeni kurulan Cumhuriyet’in yüzünü batıya dönük tutması Thomas’ın müşteri
sayısını ve itibarını koruması sağladı. Gerçi “Meni Müskirat Kanunu” nedeniyle
içki yasağı bir süre korku yarattıysa da, 1924 Nisan’ında bu kanunun
kaldırılmasıyla oteller, klüpler, gazinolar yeniden içki servisine başladılar.
Aynı yılın yaz başlangıcında Thomas, Bebek’te deniz üzerinde yeni bir mekan
açtı. Burada daha önce yer alan Le Moscovite adlı Rus lokantasını, La Potiniere
(Dedikodu) adıyla açıkhava lokantası ve dansing olarak işletmeye başladı. Ama
bu mekanı bir sezondan fazla çalıştıramadı.
Maksim ise popülerliğini
koruyordu. Black Russian kitabında
yer almayan bir ayrıntıyı da biz ekleyim. Haftalık Pıst dergisindeki ilanlara bakarak 1925 yılı başlarında Maksim’in
repertuarı hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. 28 Şubat 1925 günü çıkan ilanda
Maksim’de modern danslar icra eden Macar düo Maria ve Kovess’in sahne aldığını
öğreniriz. 14 Mart’da ise tango kralı namıyla tanıtılan La Marquis de
Viglia’nın Maksim kadrosunda yer aldığını görülüyor. 28 Mart programında ise
Arap Büyüçüler (Magiciennes Arabie) dans topluluğu bulunmakta.
Yıldız Kumarhanesi ve Thomas
1925 sonbaharında Mario Serra
adlı bir İtalyan, Yıldız Sarayı’nı kiralayarak burada bir kumarhane açma
imtiyazını almıştı. Serra Türk hükümetine kira olarak yılda bugünün parasıyla 1
milyon dolar ödüyordu. Uzun hazırlıklardan sonra 26 Eylül 1926 tarihinde
kumarhane açıldı. Burası sadece şık bir kumarhane değil, aynı zamanda dans
salonları, barları, restoranlarıyla şehrin yeni çekim merkezi haline geldi.
Thomas için zor günler başlıyordu. Öte yandan yeni gelen vergiler de belini
bükmeye başlamıştı. Thomas, daha kumarhane açılmadan endişelenmeye başlamış
ve yeni bir girişim yaparak bu krizi
atlatmaya çalışmıştı. Tarabya’da Villa Tom adıyla bir mekan açtı. Deniz
üzerinde bir terası olan bu mekanda “Zenci Caz” (Negro Jazz) topluluğu çalıyor,
çiçeklerle dolu bahçesinde özel geceler düzenleniyordu. Bu geceler Venedik
Akşamı, Napoliten Programı, Çarliston Yarışması ve Canavar Matinesi gibi adlar
taşıyordu. Gecenin bitiminde de havai fişek gösterisi düzenleniyordu. Önceleri
büyük ilgi gören Villa Tom, bulunduğu yerin uzaklığı, gidip gelmenin uzun
sürmesi gibi etkenler sonucu istenen başarıyı yakalayamadı. Thomas’ın mekana
özel olarak yolcu taşıyan bir tekne tahsis etmesi bile sorunu çözmedi.
Yıldız Kumarhanesi’nin
popülerliği ise günbegün artıyordu. 15 özel otomobil misafirleri kentten
Yıldız’a taşıyordu. Özel gösteriler ve varyete programları da ilgi çekiciydi.
Mevsimin ilk “gala’sı 18 Aralık 1926 tarihinde “Şemsiyeler Balosu” başlığıyla
yapıldı. Thomas’ın müşterileri büyük bir hızla bu yeni zevk merkezine itibar
etmeye başladılar.
Thomas’ın sonu
“Caz Öncesi Caz” başlıklı
yazımda Willy Sperco’dan alıntı yaparak Thomas’ın son günlerini şöyle
aktarmıştım: “Maksim’i yaratan altın kalple neşeli zenci, güleç Thomas, şen
şakrak, muazzam bir lüks içinde güzel kadınlarının, çiçeklerin, kristallerin
süslediği mükellef sofralarda, ellerinde deste deste banknotlar, etrafında
köpük köpük şampanyalar akıp giderken, büyük bir sefalete düştü ve öldü.” Ama
Vladimir Alexandrov’un The Black Russian
kitabı esas etkenin Yıldız Kumarhanesi olduğunu apaçık ortaya koyuyor.
Maksim’in hızla müşteri kaybetmesi, yeni mekanlarının tutmaması ve ağır vergiler
Thomas’ın belini iyice bükmüştü. Artık borçlarını ödeyemez hale gelen Thomas,
1927 yılının Mayıs ayında Ankara’ya adeta kaçtı. Burada Mustafa Fehmi Beyle
ortak olarak Çankaya yolunda yeni bir mekan açtı: Villa Can. Ama borçları
peşini bırakmıyordu. Aynı yılın Ekim ayında tutuklandı. Borçları bugünün
parasıyla 250.000 dolar kadar tutuyordu. Thomas’ın bırakın bu parayı ödemek,
hapishanenin kötü karavanası yerine dışardan yemek getirtmek için bile parası
yoktu. İstanbul’daki dostları ona yardım ederek bu tür güncel sorunlarını
çözmeye çalıştılar. Bu arada karısı Elvira da çocukları bırakarak Avrupa’ya
kaçmıştı.
İşin ilginç tarafı, Thomas’ı
bu çıkmaz sokağa sürükleyen Yıldız Kumarhanesi de (içeriye giremeyen bir Türk
subayının bu konuyu onur meselesi yaparak tabanca ile kapıda intihar etmesi
sonucu) Eylül 1927 tarihinde kapatılmıştı. Ama artık iş işten geçmiş, Thomas
batağın içine sürüklenmişti. Aynı yılın sonlarına doğru borçlarını
kapatabilmesi için İstanbul’a getirildi. 22 Aralık tarihinde Maksim’i devretti,
Artık mekan “Yeni Maksim” olarak anılacaktı. Bu devirden sağladığı parayla
borçlarının bir bölümünü ödeyebildi. Tutukluluğu İstanbul’da Sultanahmet
Cezaevi’nde devam eden Thomas, buradaki kötü yaşam koşullarından etkilendi ve
hastalandı. Amerikan Konsolosluğu raporlarında Mayıs 1928’de bronşit olduğu,
giderek bunun zatürreeye dönüştüğü kaydedilmiş. Hastalık iyice ilerleyince
Pastör Fransız Hastanesi’ne kaldırıldı. Frederick Thomas 12 Haziran 1928 günü
55 yaşında öldü. Cenazesine katılan yaklaşık altmış kişi arasında oğulları,
Maksim’de çalışmış bir siyahi Amerikalı olan Isaiah Thorne ve Bebek’teki
ekibinden Mr. Berthet de vardı. Onu Feriköy’deki Katolik Latin mezarlığına
gömdüler. Para bulanamadığından mezartaşı bile yapılamadı. Bir iki İngilizce
gazete ardından İstanbul’un “caz kralı”nın öldüğünü yazdı…
Maksim’in ilk döneminin
öyküsü böyle. Bizim bildiğimiz Maksim Gazinosu ise1959 yılından sonra Fahrettin
Arslan’ın mekanı işletmesiyle başladı. Bu ise başka bir öykünün konusu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder