15 Kasım 2008 Cumartesi

CUMARTESİ YAZILARI


GÜNDEMDE KARGA VAR!
Karga acayip gündemde! Önce Anadolu Hayat Emeklilik reklam filmiyle dikkatimizi çekti. Hatırlayacaksınız, bu filmde sonradan Atatürk olacak olan Mustafa, ekinlere musallat olan kargaları kovalamakta. Reha Erdem’in çektiği filmde kullanılan kargalar, Prag yakınlarındaki bir köyden getirilmiş. Ama daha önce Hollywood’a bile gönderilip Harry Potter filmlerinde oynamışlar. Kargadan çok birer azman kuzgun olan bu yetenekli sanatçılar filmde resmen rol çalıyorlardı... Hemen ardından Can Dündar’ın Mustafa filmi geldi. Afişlerde Mustafa’nın kargaları kovaladığı tarlada oturduğunu görüyoruz. Filmi görmedim ama, kargalar sahnesi öyle pek ahım şahım değilmiş. Sonradan animasyon olduklarını öğrenince keyfim kaçtı tabii. Derken bir de dedikodu sarmasın mı ortalığı...Daha vizyona girmemiş olan Gani Müjde’nin yönettiği Osmanlı Cumhuriyeti fgilminin başında da aynı sahne varmış. Yalnız burada Mustafa kargaları kovalarken ölüyor ve tarihin akışı da birden değişiyormuş! Atatürkçüler elbette buna çok kızdı. Gani Müjde de Atatürkçülüğüme söz ettirmem diye karşılarına çıktı. Atatürk bile anlardı buradaki espriyi, diye ekledi! Yani bu aralar kargalar acayip gündemde! Bu nedenle bilgilerimizi tazeleyelim dedik.

Karga dediğin bir geniş aile

Efendim, bizim “kargagiller” dediğimiz geniş ailenin Latince adı corvus. Kuş gözlemcilerine göre bu familyadan olup da Türkiye’de görebileceğimiz kargalar şunlarmış: Alakarga, saksağan, sarı gagalı dağ kargası, kırmızı gagalı dağ kargası, küçük karga, ekin (tarla) kargası, leş kargası, kuzgun.

Kitap Yaynevi’nden yayınlanmış olan Boria Sax’ın Toplumun Aynasında Karga adlı kitabı, bu ilginç kuş hakkında hazırlanmış en derli toplu kaynak. Kargaların tek eşliliği, zekası ve çeşitli kültürlerde nasıl tanındığı hakkında ayrıntılı bilgiler bulmak mümkün bu kitapta. Örneğin, bilimsel araştırmalar için gerçekleştirilen testlerin, kargaların alet yapımında şempanzelerden bile başarılı olduğunu ortaya çıkardığını buradan okudum. Oxford Üniversitesi’nin zooloji bölümünde incelenen Betty isimli bir Yeni Kaledonya kargas,ı sıradan telleri kullanarak kanca yapmayı başararak, şempanzelerin “en becerikli alet yapan hayvan” olma ününü tehlikeye sokmuş.
Kargaların alet kullanmanın yanısıra, alet yaratma konusunda da büyük bir yeteneğe sahip olduğunu gösteren deneyleri gerçekleştiren Jackie Chappell “bu kadar küçük bir beyne sahip bir yaratığın bu kadar becerikli olması inanılmaz derecede etkileyici” diyormuş.

Japonya’daki bazı kargalar ise cevizleri kırmak için çok zekice bir yol bulmuşlar. Cevizleri alıp havalanıyor, trafik lambasının ışığı kırmızı yanınca pike yapıp, cevizi ışıkta bekleyen bir arabanın tekerleği altına yerleştirip yeniden havalanıyorlarmış. Yeşil yandığında da kırılmış olan cevizleri bir güzel yiyorlar elbette. Benim bir gözlememi de aktarayım buraya. Kargalar, Cihangir ve Gümüşsuyu yöresinde kediler için sokağa bırakılan kuru mamaların kolay bir öğün olduğunu hemen keşfettiler. Kedileri kovmaya bile gerek duymadan sağa sola bakıp rahatça mideye indiriyorlar. Martılar ise daha yeni yeni keşfettiler aynı şeyi... Eh, o kadar fark olacak arada elbette.

Karga uğursuz mudur?

Karga hiç bir kültürde (Amerikan kızılderileri dışında) pek hayırla anılmaz. Efsanelerden edebiyata karga denildi mi, yanında ölüm ve günah da boy gösterir. En büyük suçları leş yemeleridir. Sanki insanlar biftekleri hayvanları öldürmeden yiyorlar! Çoğunlukla hırsızlık yapmakla suçlanırlar. Parlak nesnelere, mesela mücevherlere özel bir ilgi duyuyor ve bunları alıp yuvalarına götürüyorlarmış. Bence bunlar mutlaka dişi kargalardır. Bu nesnelere ilgi duymayan kadın var mıdır acaba? Sonra oyuncu, gürültücü, ağzı laf yapan ve hayırsız olarak anılırlar. Düşünürsek, bunların hepsi insanların da temel özellikleri arasındadır. Galiba insanlar kargayı kendilerine rakip olarak görüyor ve bundan korkuyorlar. Ne dersiniz?

Dilimize de yansımış karga düşmanlığı. “Besle kargayı oysun gözünü”den başlar deyimlerimizdeki karga lanetlemeleri, “karga ile gezen boka konar”a kadar uzanır. Kargaburun, kargacık burgacık, kargasekmez hep bu nefreti yansıtır sözcüklere.
Farsçadan gelen “zağzeban” sözcüğü de kara ağızlı, beddua edici anlamında kullanılır. Tabii “zağ”ın Farsça karga anlamına geldiğini de söylememiz gerekli.

En eski Türk destanlarından biri olan Er-Sogotoh Efsanesi’nde, öykünün kahramanı, cehennem zebanisinin başını kesip paramparça eder. Yalnız kalbinin bir ucu kalır ortada. O da bir karga olup uçar... Yani karga şeytanın kalbinden doğmadır demeye getiriyor! Dinler de sevmez kargayı. Eski Ahit’den beri sürer bu nefret. Habil kardeşi Kabil’i öldürdükten sonra, gömmeyi bilmediği için cesedini ortada bırakır. Ne de olsa yeryüzünün ilk ölüsüdür Habil. Allah Kabil’e rehber olması için iki karga yollar. Bu iki karga kavga ederler ve bu kavga birinin ölümüyle sonuçlanır. Hayatta kalan karga gagasıyla toprağı eşeleyerek bir çukur açar ve ölen kargayı buraya iterek üzerini toprakla örter. Bunu gören Kabil çok içerler ve bir karga kadar akıllı olup kardeşinin ölüsünü gömmeyi düşünemediği için kendini suçlar. İncil’de ise Nuhu’un tufandan sonra karayı bulması için ilk gönderdiği kuşun karga olduğu yazılıdır. Ama karga yiyecek bulunca geri dönmez. Bulduğum kime yeter ki, diye düşünmüştür zavallı. Bu nedenle Nuh ardından güverciin yollar. Sadık kuşumuz sahibine dönerek haber verir. Hazreti Muhammet’in hadislerinden birinde ise öldürülmesi günah olmayan beş hayvandan birinin karga olduğunu (diğerleri çaylak, fare, yılan ve kuduz köpektir) hatırlatmadan geçemeyelim.

Folklor alanında da yaklaşım farklı değil elbette. Ama Orhan Şaik Gökyay’ın aktardığı farklı bir uygulama dikkat çekici . Buna göre Kastamonu’da vakti zamanında karga beslemek yaygın bir gelenekmiş. Şöyle anlatıyor Gökyay: “Karga yavru iken yakalanır, ele alıştırılır, gençler kargalarını alarak kırlara çıkarlar, onları uçururlar ve sonra ‘gelive! goluma gonuve!’ diye çağırırlardı. Ya da ıslıkla onları geri getirirlerdi. Karga, tâ anaçlaşıp eş arayacak zamana gelinceye dek sahibinden ayrılmazdı. Bir de alakarga vardı ki, bunun dilinin altını keserler, ona birkaç kelime söylemesini öğretirlerdi.”

Karga edebiyatı

Edebiyat dedin mi bizim hafızamızda karga faslı Ezop’tan başlar. “Karga ile Tilki” öyküsünü bilirsiniz elbette. Aslında karga milletini aldatmak hiç de böylesine kolay değildir ama masal deyip geçelim. Edgar Allan Poe’nun “Kuzgun” şiiri ise yazarı ile özdeşleşmiştir. Toplu Eserler’inin kapağında Poe ile kuzgunu yanyana poz verirler. Dünyayı bırakıp bizim memlekete gelirsek öyle pek verimli bir manzara çıkmaz karşımıza. Divan edebiyatında kargalar pislik ve kötülük anlatmak için kullanılır. Bütün kötü benzetmeler karga üzerinden yapılır.

Yakın dönem edebiyatında gözümüze çarpan bir iki örnek oldu. Tahsin Yücel’in Düşlerin Ölümü kitabındaki “Erdemli Kargalar”ı konuşur ve insanlık hakkında öğütler verirler. Mahmut Özay’ın “Karga,” adlı öyküsü ise bir kasabadaki karga düşmanlığını konu edinir. İlçe Ziraat Komisyonu son zamanlarda çok çoğaldıkları için ekinlere zarar veren kargalara karşı mücadele başlatıldığını, her ailenin on beş gün içinde iki karga başı getirmezse beşer lira ceza ödeyeceğini açıklar. Nejat Gülen ise “Ben Deli miyim?” öyküsünde Heybeliada’nın kargalarını anlatır. Adanın artık azalmış olan kargaları hakkında önemli gözlemler aktarır bize:

“Akşam oldu mu, gün batarken, bir hüzünle beraber gökyüzünü kaplarlardı. Adanın kuzey yönündeki çamlara inerlerlerse gecelemek için, hava lodos olacaktır, güneye konarlarsa poyraz. Kargalar bilir. Kümeler halinde konarlar ağaçlara, sonra çevreye tek tek nöbetçiler yerleştirirler; biri geliyorsa ormanda, nöbetçi acı acı bağırır, hepsi dikkat kesilirler, tehlikeliyse gelen, nöbetçi anlar, çok daha acı gaklar; sürü horr!.. Kalkar ağaçlardan döner döner havada, uzaklara konar.” Ardından daha önemli bir saptama: “Karga nerede zarar veriyorsa, orada gecelemez. Adanın kargaları denizi aşar Maltepe, Bostancı, Yakacık, karşı sahilde beselenir, geceleyin yatmağa gelir.”

Ahmet Haşim ise bir yazısında kargalara olan nefretini kusar. Her sabah kendini uyandıran karga seslerinden bıkmıştır: “Sanki binlerce makas, semaların laciverdisini doğramak için mütemadiyen açılıp kapanarak, havada cehennemi bir gürültü ile şakırdıyor!” Kargaları insanlığın düşmanlarından ilan ediyor ama, “serçe gibi zayıf bir hasımla döğüşmediğimizi” de bilmeliyiz dedikten sonra devam ediyor:
“İzdivacı insanlardan daha iyi tatbik eden ve şammesi [koku yeteneği] köpeklerden bin kere daha kuvvetli olan bu et yiyici kuş, bir sopayı bir tüfekten ayırmak hususunda en seri bir anlayış kabiliyeti gösteren sayılı kanatlı hayvanlardan biridir.” Ardından ekliyor, “Çoğumuzdan akıllı olan bu çelikten dökülmüş zeki kuşla uğraaşmak için avcı tüfeği değil, mitralyöz lâzım!”

Tam bu yazıyı noktalayacakken Pandora’nın yeni kitaplar bölümünde Taylan Kara imzalı bir kitap görüverdim: Poe’nun Kuzgunu. İnceleme değil bir roman bu. Kuzgun ve Poe kiltürünü zemin olarak kullanan başarılı bir çalışma. Daha yeni başlamama karşın hemen sardı... Bir yerde kuzgunu şöyle anlatıyor: “Bedeninin her yerini kaplayan simsiyah tüyleri, gecenin karanlığıyla birbirine karışıyor, kuzgunun bedeninin hatları, gecenin her yeri kaplayan karanlık gövdesi ile bütünleşiyordu. Bu kuşun gövdesi, geceyle birlikte pencerenin bütün görüş alanını kaplamış, gözleri dışındaki her noktayı, gecenin ve kuzgunun tüylerinin ortaklaşa yarattıkları koyuluğa boğmuştu.” Roman ilerleyen sayfalarında dev bir kuzgun heykelinin simgelediği Corvus medeniyetini de öyküsüne katıyor. Ama şimdilik bu kadar söz edebiliyorum.

Karganın kılavuzluğu

Yazımızın bütününden anlaşılacağı üzere karga pek hayırla anılmayan bir kuş olmuş. Bizim memlekette de karga böyle kış kış kovalanırken, onun değerini anlayanlar da olmuş elbette. “Kılavuzu karga olanın,” deyişine aldırmamışlar belli ki. Adını kargayla bütünleştirmiş bir rock bar var örneğin Kadıköy’de. Karga Bar, çıkardığı dergiyle de karga imgelerini yaymaya devam ediyor. Öte yandan Bozcaada’da üslenmiş bir şarap markası da adını Latincesi olsa kargadan almış: Corvus. Kendilerini tanıtan metin şöyle başlıyor: “Bu büyük düş, bir karganın kanadında geldi ve bu karga bize kılavuzluk etti.” Malum, Bozcaada’nın tarlaları karga dolu binlerce yıldır. Kargalara övgü düzüyor Corvus: “O her geçen gün daha yükseklere kanat çırparken, adanın 3000 yıllık tarihini tekrar okutacak ve Corvus şaraplarını dünyaya duyuracak. Ve işte o zaman kanatlarının arasında getirdiği düş gerçekleşmiş olacak.” Corvus logo olarak kargayı seçmekle kalmamış bir şarabının adını da “Karga” koymuş. Ahde vefa dediğin böyle olur!

Kargadan feyz alan bir de yayınevimiz var. Metis adının mitolojik öyküsünün pek ilgisi yok bizim kuşla. Belki Metis sözcüğünün anlamları arasında yer alan kurnazlık ve bilgelik sıfatları biraz uyar kargaya. Hatta “”hiç kimsenin tapınmadığı tanrısal varlık” benzetmesi de yakışır. Şu veya bu nedenle karganın akıllı ve sıradışı varlığı logolarına ışık tutmuş. Yıllar önce Metis kurulurken ortaklardan biri gözlüklü bir karga çizivermiş. Bugüne kadar güzel kitaplar yayınlanmasına ışık tutan bu sevimli yaratığın çizeri kim biliyor musunuz? Yazımızın başında söz ettiğimiz Anadolu Hayat reklam filmini çeken yönetmen. Yani Reha Erdem. Karga labirentinin öteki ucuna da böylece ulaşmış oluyoruz işte. Ötesine geçmek sizin becerinize kalmış...

KAYNAKÇA

Boria Sax, Toplumun Aynasında Karga, Kitap Yayınevi, İstanbul 2006
Deniz Gezgin, Hayvan Mitosları, Sel Yayıncılık, İstanbul 2007
Dr. Bahaettin Ögel, Türk Mitolojisi, Ankara 1971
Prof. Dr. L. Sami Akalın, Türk Folklorunda Kuşlar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1993
Ahmet Haşim, Bütün Eserleri II: Bize Göre/ İkdam’daki Diğer Yazıları, Dergâh Yayınları, İstanbul 1991
Tahsin Yücel, Düşlerin Ölümü, Ataç Kitabevi yayını, İstanbul 1958
Mahmut Özay, Yorgo, Yeditepe Yayınları, İstanbul 1966
Nejat Gülen, Heybelide Yaz Sonu, Engül Yayın, İstanbul 1984
Taylan Kara, Poe’nun Kuzgunu, Hayal Yayıncılık, Ankara 2008


EKLER

PRAG KÖYÜNDEN GELEN KARGALAR

“Anadolu Hayat Emeklilik” reklam filminin yapımcısı Ömer Atay anlatıyor:

“Bu senaryoyu ilk gördüğümüzde kargaların büyük bir problem olacağını düşündük. Düşündüğümüz her şey oldu. Daha önceden tecrübeli olduğumuz hayvanlarla (köpek, at, kedi, martı ve bilumum kuş) ilgilenen arkadaşımız şurdan iki karga buluveririz dedi. İçimizden güldük tabi. Karga bu, kolay mı? Karga bir kabadayı, karga bir efe...

Başladık dünyayı araştırmaya, Fransa, İngiltere, Amerika. İngiltere’den gelen cevap bizim için ok’di. İngiltereye ok dedik ve üç ay dediler. Böyle bir zamanımız yoktu. Tekrardan başladık araştırmaya. Prag’ın dışında yaşayan, kendini hayvanlara adamış, kışın kızını okula geyiklerle yollayan bir adamla tanıştık. Kargaları getirmek kolaydı ama çıkartmak çok zordu. Bunun için altı hafta beklemek zorunda kaldık.

Kargalar gelmeden ön bilgileri geldi. Kargaların yanında sessiz olunacak ve yemek yenmeyecekti. Beş karga beş kocaman kafeste geldi. Adamlar kargalara ne isterlerse yaptırıyorlardı. Tekrar, tekrar, tekrar, tekrar… İki gün boyunca defalarca çektik. Post prodüksiyona filmin sonu için girdik.


KARGALI ŞARKILAR

Müzikte kargalarla en çok ilgilenen elbette rock müziği olmuş. Ne de olsa siyah renkli bir akrabalık ilişkileri var. Adını kargalardan alan bir çok topluluk var. Ama bunları bir kenara bırakalım şimdilik. Şarkılara baktığımızda blueslardan başlayarak bugüne uzanan, Poe şiirlerinden ilham alan onlarca şarkı sıralayabiliriz bir solukta. İşte küçük bir liste:
Washboard Sam, Flying Crow Blues
Dan Fogelberg, As The Raven Flies
Joni Mitchell, Black Crow
Bob Dylan, Black Crow Blues
Nick Cave, Black Crow King
Devendra Banhart, Cripple Crow
Shellac, Crow
Ry Cooder, Crow Black Chicken
Incubus, A Crow Left of the Murder
Tom Paxton, The Crow That Wanted to Sing
Lou Reed, The Raven
Captain Beefheart,Ice Cream for Crow

Hiç yorum yok: