13 Ocak 2008 Pazar

PAZAR YAZILARI


SİGARANIN ALTIN YILLARI
Sigara konusunda tiryakileri çıldırtan kanunumuz hayırlı olsun! Nereden nereye, diye sormadan düşünemiyor insan... Devletin tütünü baş tacı ettiği, sigaralıarını promosyonla satmaya başladığı dönemden bu yana yetmiş seksen yıl geçti. 1930’ların başlarında sigara heveskârlığı adeta teşvik ediliyordu. Hafta dergisi başyazısında “Sigara içmekte tehlike var mı?” sorusuna cevap ararken, önce nikotinin zararlarını sıralıyor ve sigaranın getirebileceği hastalıklardan dem vuruyordu. Ama ardından gelen satırları okuyunca şaşırmamak elde değil: “Öyle olmakla beraber ne olursa olsun bazı adamlar için günde on, on beş sigara içmekte hiç bir zarar yoktur. Fazlası belki muzir olabilir. İnsan sigara içerken ne güzel hülyalara dalar. Meselâ yemekten sonra, akşamlayın, sigaranızı içiyorsunuz, savurduğunuz dumanlar arasında gündüzkü çalışmanızı, dostlarınızı, yorgunluğunuzu görürsünüz. Tütün bazan mükemmel şeydir! Gününü bitiren ve yorulan her vücut ve her kafa tütünün insana teselli veren mavi helezonlu dumanlarile sarhoş olmaya muhtaçtır.”

Bu satırların ardından, yine aynı yıllarda çok satan haftalık Yedigün dergisinde karşımıza “Sigarayı Sakın Bırakmayınız!” başlıklı bir yazı çıkınca çok şaşırmıyoruz. Kemal Kâmil Aktaş imzalı yazı, sigarayı bıraktığınız anda nasıl bir dünyayla karşı karşıya kalacağınızı anlatarak sizi korkutmayı amaçlıyor. Ona göre sigara içmekten vazgeçilirse memleketin bütün iktisadî vaziyeti altüst olur, tütün diken çiftçiler iflâs eder, tütün üzerine avans veren bankalar zor durumda kalırmış. Elbette ki tütün bayileri kendilerine başka iş aramaya koyulurlar, kibrit sarfiyatı azalırmış... Yine Yedigün dergisinin gedikli yazarlarından olan İbrahim Alâettin Gövsa da “Sigara” konulu bir makalesine “Alışanlar için sigara, ne tatlı bir arkadaş, ne uysal bir yoldaştır,” diye başlar. Yazı itiraf etmek gerekirse, sigara içmemizi körükleyecek bir propaganda metnidir. Arkadaşlık konusu sigara yararına yazı boyunca sürekli işlenir: “Bir arkadaş sizi usandırabilir. Kolay satamaz ve istediğiniz anda değiştiremezsiniz. Sigara böyle mi? Her kutuda cariyeler gibi sakin ve itaatlı tavırlarile yirmi tanesi birden emrinize hazırdır. (…) Uğrunuzda yanar, zevkiniz için tüter, kül olur, sonra attığınız yerde boynu bükülü kalır. (…) Hangi dost vardır ki, bu cefalara katlanabilsin? “

Sigaranın devlet tarafından sürekli reklamının yapıldığı, tütün üretiminin devlet gelirindeki payının habire gündeme getirildiği bir ülkede, sigara karşıtı olmak kolay iş değildir elbette. Bu görev önce Yeşilay tarafından üstlenilir. Fahrettin Kerim’in [Gökay] başkanlığını yaptığı bu derneğin İçki Düşmanı Gazete adlı dergisinde, içki yanısıra sigaranın da zararları anlatılır. Ama gerek bu dergi, gerekse Yeşilay’ın diğer yayınları kimse tarafından ciddiye alınmaz, deli doktorları yazıp çiziyorlar işte diye gülüşülür.

Sigaraya karşı en güçlü saldırı, ancak 1942 yılında, dönemin “Maarif Vekili” olan Hasan Ali Yücel’den gelir. Radyoda bir konuşma yapan Yücel, kısa bir süre sonra aynı konudaki düşüncelerini “Tütün ve Gençlik” başlıklı bir makalede dile getirir. Hasan Ali Yücel, gençlerin okul döneminde sigaraya alışmasının önlenmesini istemektedir. Bu endişelerine taraftar bulunca Maarif Vekaleti tarafından Tütün ve Zararları adını taşıyan bir kitapçık yayınlatır. Önsözde Yücel şöyle demekteydi: “O konuşmadan sonra değerli bilginlerimiz, memleket dâvalarına ilgili gazetecilerimiz; halkta uyanan tütün düşmanlığına, bilgileriyle, nükteleriyle, yazı ve çizgileriyle yürekten iştirak ettiler. Türkiye’nin terbiye ve sağlık tarihinde canlı bir hareket olan tütün savaşına ait yazılmış, söylenmiş ve çizilmiş izleri bir araya toplatmak istedim. Bu küçük kitap, odur.”

Tütün ve Zararları kitabında başta Akil Muhtar Özden, Mazhar Osman Uzman, Julius Hirsch ve Fahrettin Kerim Gökay olmak üzere birçok profesörün tütün karşıtı yazıları ve bu konuda dergilerde yayınlanmış bazı yazılar yer alıyordu. Cemal Nadir, Ramiz ve Şevki gibi karikatüristlerin çizgileri de kitaba alınmıştı. Kemal Tözem’in “sigaradan ölen hastalar ve sigara içen keçiler”i anlattığı “Tiryakiler Revüsü” başlıklı bir de radyo temsili kitaba ayrı bir tat katıyordu –kitaptaki dipnotta oyunun 1 Mart 1942 akşamı Ankara Radyosu’nda temsil edildiğini öğreniyoruz-.

Öte yandan hemen belirtmemiz gereken bir gerçek, savaşı başlatan Maarif Vekilimizin de sıkı bir sigara tiryakisi oluşudur. Oğlu Can Yücel, bir yazısında onun sigarayı nasıl bırakamadığını şöyle anlatır “Babam bir ara cigara bırakmaya kalktıydı. Ama mastorluktan öfkesi burnunda, ortalığı kasıp kavuruyor, tersleyip duruyor ev halkını. Derken babaanneme asıldı, “Anne, sen de bırak şu cigarayı!” diye. Babaannem dinledi, durdu, durdu, “Evladım,” dedi “Bir ev iki cigara bırakmışı kaldırmaz.”

Ama devletin bu ikili tavrı, yani hem sigarayı üretip satışı, hem de tütünün zararları üzerine kitap yayınlaması kamuoyunda karşılığını bulmayacak, ancak garip bir çelişki olarak tarihe yazılacaktır. Çocuklarına sigara içmemelerini öğütleyen tiryaki ebeveynlerin düştüğü duruma benzer bu.

Bütün bunlardan sonra, çıkan sigara yasağı kanunu hakkında ne diyorsun diye sorarsanız, hemen cevap vereyim bence fazla sert... Sigarayı bırakmış, sigara içilen mekanlardan kaçan bir kişi olarak söylüyorum bunu. İnsanları sigaranın zararlarından koruyalım derken, bunu bir baskı düzeyine getirmek de doğru değil kanımca... Propagandaya daha çok yer vererek, sigara tekellerinin lobilerine karşı çıkmayı becererek, sigara içmeyi teşvik edecek dertlerimizi azaltmayı başararak mesafe almayı seçmek daha doğru. Bütün bunlardan sonra hala sigara içecekler varsa, onlara da istediklerini yapacakları yaşama alanları bırakmalıyız. Zorla güzellik olmaz!

Hiç yorum yok: