8 Ağustos 2014 Cuma

8 Ağustos 2014 tarihli Radikal Kitap ekinde çıkan yazım:

TUHAF GÜNLER PEŞİMİZDE



 Halil Turhanlı’nın her kitabından yeni bir şeyler öğrenirim. Bilmediğim bir şeyler. Ya da bildiğimi sandığım şeylerin bilmediğim tarafları… Dünyanın dört bir köşesinden toplar bilgilerini Turhanlı. Dünyanın ne denli büyük, farklı ve inanılmaz olduğunu farkedersiniz onu okuduğunuzda.

Halil Turhanlı’nın son kitabı Tuhaf Günler Peşimizde başlığını taşıyor, Kitabın önemli bir bölümünü New Orleans dünyasına ayırmış yazar. Gerçekten bir kent ya da bölge değil, bir gizli dünya saklı New Orleans sözcüğünde. Genellemeleri bırakıp, ber bu kitaptan neler öğrendim, onları anlatmak istiyorum sizlere:

Dr.John. Bilmem tanır mısınız Dr.John’u. New Orleans müziği yapan bir beyazdır Dr. John. Müziğini severim, fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla muhteşem kostümlerle çıkar sahneye. “Tereme” dizisini izlediyseniz bu kostümleri bilirsiniz. Asıl adı John Rebennack olan Dr. John’un bu adı nereden bulduğunu merak etmemişim. Hata etmişim. 19. Yüzyılda yaşamış siyahi bir büyücü doktorun adıymış Dr. John Montaine. Vücudunun her yerinde, yüzünde bile dövmeler varmış. Onun adını duyan herkes korkar, ürperirmiş. Şifalı ve gizemli bitkilerini doldurduğu çantasının adı ise Gris Gris. Evet, Dr.John’un ünlü parçasının adı da buradan geliyormuş. Yalnız adını ve çantasını almamış elbette bu siyahi doktorun. Onun bildiği gizleri, büyüleri de alıp müziğine koymuş adeta. Bu müzik vudu (voodoo) blues bir anlamda…

Vudu demişken, Halil Turhanlı’nın hemen meselenin kökenlerine uzandığını da söylemeden geçmeyelim. Afrika’dan başlar seyahate. Atlantik’i aşıp Amerika’nın köle pazarlarını dolaşır. Haiti’den gelenlerin yanlarında getirdikleri büyüler de girer potaya. Artık New Orleans’ın Kongo Meydanı’nındayız. Burada köleler müzik yaparak, dans ederek örgütlenmektedirler. Devamını Turhanlı arlatsın: “Kongo Meydanı’ndaki bu saturnalia, kölelerin kendilerinden geçerek dans etmeleri, şehir otoritelerinde tedirginlik yaratıyordu. Orada dans edilmesini yasaklamak istediler. Önce siyahların şehirde davul çalmalarını yasaklayan bir yasa çıkardılar. Ama müzik, otoritelere boyun eğmeyecek, yasaların yasağını tanımayacak kadar güçlü olduğundan susmadı. Köleler gizli kardeşlik örgütleri oluşturarak yeraltına indiler. Elbette, onlarla birlikte vudu doktorları ve kraliçeleri de.”

New Orleans’da dolaşmaya devam ediyoruz. Storyville’deyiz, Kentin fuhuş bölgesi. Genelevler yanısıra, ragtime çalınan salonların, burlesk gösterileri yapılan müzkhollerin, afyon çekilen gizli mekanların bulunduğu bir yer burası. Kulağımıza “Doğan Güneşin Evi” (The House of the Rising Son) şarkısı çalınıyor. Hani 1960’larda Eric Burdon’nın meşhur ettiği şarkı. Ve öğreniyorum ki, şarkının arkasındaki öykü bizim bildiğimizden ne kadar da farklıymış. Plaklarda besteci olarak Tom Ashley’in adı yazılır çoğunlukla. Apalaş dağlarında yaşayan, tek gözlü, banjo ve keman çalan bir gezgin müzisyendir Ashley. Ama hayır diyor Halil Turhanlı. Daha eski kayıtlara bakalım. Orada öykü genç bir kadının ağzından anlatılmaktadır: “Anlatıcı genç kadın Mississippi’nin kıyısında bir günah şehrinin, bir Babil’in varlığından söz eder; New Orleans’a getirilmiş, orada fahişeliğe zorlanmıştır. Günah ve pişmanlık teması üzerine kurulu bir fahişe ağıtı. Bağışlanmak isteyen, selamet arayan, ama hiç bulamayan bir fahişenin öyküsü.” Meğer bizim altmışlı yıllarda dinlediğimiz “The House of the Rising Son”, şarkının pek ehlileştirilmiş biçimi imiş!

 Storyville genelevlerinde kalalım. Çünkü 1910’ların başlarında J.E.Bellocq fahişelerin fotoğraflarını çekiyor. Kadınları mesai saatleri dışında, günlük yaşamları içindeymiş gibi çekiyor fotoğraflarını. Bazen çıplak, bazen giysileri içinde. Bazılarının başlarında bir maske. Ama çoğu fotoğrafta yüzleri tanınmayacak biçimde çizili. Turhanlı bu gizemli çizgilerin peşine düşüyor, çeşitli teoriler var bu konuda. Gerçeği hala bilemiyoruz. Fotoğraflar 1960’ların ortalarında cam negatifler halinde bir eskicide bulunmuş. New Orleans’ı çok seven fotoğrafçı Lee Friedlander tarafından satın alınmış. Fotoğrafların otantikliğini korumak için, en uygun baskı tekniklerini aramış Friedlander. Sonra basıp fotoğraf dergilerinde yayınlamış. Halil Turhanlı fotoğrafların arkasındaki öykülere de uzanıyor.

Daha kitabın yarısına bile gelmedik. Ama sorular ve aldığımız cevaplar hala tükenmedi. Bir tanıtma yazısında daha fazlasına tahmin edersiniz ki izin yok!

Hiç yorum yok: