27 Mart 2009 Cuma

BİR BİRA AFİŞİNİN HATIRLATTIKLARI


Hadi bakalım! Nereden nereye! Yıllar önce çok eski bir bira tartışmasını anlatan bir yazı kaleme almıştım. Öyküsünü isterseniz aşağıda okuyacaksınız. Bu bira tartışmasını dergilerden öğrenmiştim elbette. Tartışmanın odağında ise bir afiş vardı. Tartışma tamam da, afişi görmek mümkün olmamıştı. Garajİstanbul'da Efes Pilsen'in açtığı Biraya Dair sergisinin kataloğunda bu afişi görmeyeyim mi! Hemen afişi kopyaladım, altına da yazımı ekledim. Eğlencelidir, söylemedi demeyin!


BİR BUZLU BİRA İÇ GÜZELİM

Türkiye için “alafranga” bir içki olan biranın alaturka tarihçesini daha önce anlatmıştık. Bu kez, 1934 yılında lokantalara asılan bira ilanları nedeniyle basında yer alan ilginç bir tartışmayı aktarmak istiyoruz. Ama önce tartışmanın daha iyi anlaşılması için tekrarlamak pahasına gerekli ön bilgleri verelim.

Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde Avrupai bir içki olarak “şık” çevrelerde rağbet gören bira, genellikle Viyana, Münih, Belgrad gibi merkezlerden ithal edilmekteydi. İstanbul ve İzmir’deki birkaç üretim teşebbüsü ise ev imalathanesi düzeyini aşamamıştı. Biranın giderek jardenleri ele geçiren bir içki olduğunu gören İsviçreli Bomonti Kardeşler 1885 yılında küçük bir imalathane olarak kurdukları tesisleri, 1893 yılında fabrikaya dönüştürdüler. Fabrika bulunduğu semte adını verdi. Bomonti.

İkinci bira fabrikası, 1909 yılında Nektar Biracılık Şirketi (Nectar Brewery Company Limited) tarafından Büyükdere’de kuruldu. Bu şirketin merkezi Londra’daydı. Bomonti ve Nektar’ın düşman kardeşler olarak yaşamaları uzun sürmedi. İki şirkette rekabetten aşırı derecede etkilendikleri için, 1912 yılında yönetim yeri Cenevre’de olmak üzere “Bomonti Nektar Metehhit Bira Şirketleri” adıyla birleştiler.

Bomonti-Nektar, özellikle İstanbul ve İzmir’de bira tüketiminin yüzde doksanını ele geçirdi. Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar, Düyun-u Umumiye İdaresinin mürâkabe ve rüsum sistemiyle idare edilen bira sanayii, 1926 yılında çıkarılan 760 sayılı Meşrubat İnhisarı’nı üstlenmeye bir Polonyalı şirket talip oldu. Ancak şirketin bu girişimi başarılı olmadı ve Bomonti-Nektar fabrikalarını bir yıl işlettikten sonra çalışmalarını durdurdu. İşletmeleri devralar İçki Tekeli İdaresi, 1928 yılı başından itibaren “Türk Anonim Şirketi” ne 10 yıl için imtiyaz verdi.Bomonti-Nektar yine sahip değiştirmişti...

Biranın kuvveti

Yazımıza konu olan tartışma 1934 yılında, zamanın fiyakalı magazin dergisi Hafta’da başlar. Dergi, Haziran ayının son sayısında, tam da millet sıcaklardan bunalıp, buzlu bira içmenin keyfine varacağı sırada işlere taş koyuverir. Başyazının konusu, lokanta ve birahanelerin duvarlarında boy gösteren bazı resimli levhalarla biranın övülmesidir. Levhada “Yarım litre bira ne gibi gıdaların kuvvetini verir?” diye sorulduktan sonra şöyle devam edilmektedir: “385 gram süt – 32 gram tereyağı – 82 gram sığır eti – 325 gram balık – 105 gram ekmek – 3 buçuk yumurta.” Bu bilgilerin Prof. Dr. Carl von Noorden ve Dr. Hugo Salomon efendilerin “filan kitabın falan sayfasından” alındığı da ayrıca yazılmıştır. Hafta dergisi, bu levhaların altında bir kurum imzası olmadığından, “saf halkın”, Sağlık Bakanlığı tarafından bira içilmesinin tavsiye edildiğini sandığını söyleyerek, duruma el koymaktadır. Derginin ifşa ettiğine göre bu levhaları piyasaya “Bomonti-Nektar” şirketi dağıtmış ve bira içindeki “afyon ve alkol gibi zehirleri gizleyerek”, mahut içkiye “halis gıda süsü” vermek istemiştir.

Hafta boyu okurlarını keyifli yazılarla eğlendirmekten başka bir amacı olduğu o güne kadar pek ortaya çıkmamış olan Hafta dergisi; ele aldığı davanın milli boyutlarını da şu satırla vurgular:
“Bomonti şirketi ecnebidir. Türk ırkının sıhhati ona vız gelir. Bütün gayesi, Türk ırkının kanını kurutmaya bedel, kasasını doldurmaktır... Halkın hayatına kasteden bu levhaları yerinden indirecek bir devlet kuvveti yok mudur?”

Devletten bir cevap gelip gelmediğini bilmiyoruz ama, derginin iki hafta sonraki sayısında Bomonti şirketinin aşağıdaki cevabı yer alır:
1. Biranın sıhhi ve mugaddi (besleyici) bir içki olduğu asırlardan beri bütün dünya fen erbabı tarafından kabul edilmiş bir hakikattir. Bira alkol ve afyonla yapılmaz. Birada alkol kendi tahammürile hasıl olur ve nisbeti de yüzde 2,5-3’tür.
2. Gördüğünüz levhalar tarafımızdan bastırılmıştır. Bunlar şirketimiz mamulatının değil, sureti umumiyede biranın reklamı olduğu için ismimiz yazılmamıştır. Bunda hiçbir suiniyetimiz yoktur. İsnat ettiğiniz fikir hiçbir vakit hatırımıza gelmemiştir. Bu reklamlar aynen Avrupa’nın muhtelif memleketlerinde tabedilmiştir. Biz de onlardan tercüme ve kopya ettik. Bunlarda dahi yapanların isimleri yoktur. Maahaza kendi ismimiz altında ve gördüğünüz mealde biranın mugaddı ve sıhhi bir içki olduğunu senelerden beri gazetelerde ilan ettik ve ediyoruz.
3. Bir Türk şirketi olan müessesemizde isnadınız veçhile bir suiniyet olmadığını ve tam bir Türk vatandaşı olarak çalıştığımızı arz ile hürmetlerinize takdim ederim efendim.
Türk Bira Fabrikaları (Bomonti-Nektar Türk Anonim Şirketi)

Bira içip deli olanlar

Hafta dergisi, mektuba sütunlarında yer vermesine karşın, hemen altında, Bomonti-Nektar’ın görüşlerinin tümüyle asılsız olduğunu söyleyerek kavgaya devam eder. Dergi, biranın sağlıklı ve besleyici olduğunu kabul etmemektedir. Hafta’ya göre, Viyana ve Münih tımarhaneleri yalnız biradan çıldıran delilerle doludur. Ayrıca bizde yapılan biralarda alkol yanı sıra, afyon da kullanıldığını bilmeyen yoktur!

Bir sonraki tartışmaya ünlü içki düşmanı Doktor Fahrettin Kerim Bey de katılır ve görüşlerini şöyle aktarır:
“Eğer söyledikleri gibi bira içmekle o gıdalar temin ediliyorsa n buğday, ne yumurta, ne yağa lüzum kalır? O taktirde herkes bira fıçısının altına yatsın, ağzını açsın, gündelik gıdasını alsın!(...) Biz Avrupa’da siriryatlarda [hastanelerde] çalıştığımız zamanlarda bira içip de deli olanları çok gördük. Bilhassa pazar günleri alkol delilerine çok rastgeldik. Bira için alkollü içkilerin arasında en az zararlısı denebilir. Fakat gıda olarak onu halka tavsiye etmek, katiyen doğru bir hareket olamaz.”

Devlet hala işe karışmamış olacak ki, Fahrettin Kerim’in görüşlerini aktardıktan sonra Hafta dergisi şu notu koymadan yapamıyor:
“Türk nesline kasteden bu şirket karşısında hükümet komiserlerinin kayıtsız kalabilmeleri için makul ve meşru hiçbir sebep tasavvur edemiyoruz!”

Sanırız, Hafta okurları seriyal hale gelen bu bira tartışmalarını merakla beklemeye başlamışlardır. 25 Temmuz tarihli bir sonraki sayıda Server Bedi, “Bence” başlıklı sütununu bu konuya ayırır. Yazısının başlığı “Bira Edebiyatı”dır. Server Bedi ya da gerçek adıyla Peyami Safa, meyhanelerin gedikli müşterisi olarak ve elbetteki rakıyı tercih ettiği için, bira kampanyasına karşı olmalıdır!

“Bomonti hazretleri bir bardak biranın üç buçuk yumurtaya, şu kadar ete, bu kadar süte, muadil olduğunu, insanı beslediğini iddia ediyor.
Düşündüm ve Bomonti hazretlerini haklı buldum...
Haydi, öyle ise, “şerefinize!” deyip çekelim mi? Hayır! Biranın sayılan meziyetleri, içen için değil, satan içindir. Sahiden bir bardak biranın kârı üç buçuk yumurtaya, şu kadar ete, bu kadar süte bedeldir, sahiden bu nesne içeni değil, satanı besler, doyurur, şişirir; elbetteki Bomonti hazretleri ve sadık tebaaları için bira satışından âlâ gıda ve deva olamaz. Duble bira kadehleri içinde kanımızı lıkır lıkır içen hazretin yaptığı edebiyat bundan galattır.”

Devlet babanın biracı sesi

Hafta dergisinin tartışmanın başından beri devreye sokmak istediği devlet babanın sesi, biraz uzaktan, Ankara’dan gelmekte gecikmez. Ama bekledikleri biçimde değildir sedası. 1934 yılında Atatürk Orman Çiftlikleri bünyesinde devletin kurduğu ilk bira fabrikası açılır. O dönemde yayınlanan Atatürk Çiftlikleri adlı kitap konuyu, tartışma yaratmayacak biçimde şöyle özetler:

“Bir halk içkisi olan bira bizde Cumhuriyetten önce ancak kibarların ve ecnebilerin birkaç birahane, lokanta yahut bahçede içtikleri bir içki idi. Onun milli bir halk içkisi haline getirilmesi bahsine ancak Cumhuriyet devrinde dokunuldu.

Orman Çiftliği hem sıhhati tahrip eden ağır içkiler yerine daha sıhhi ve hafif bir içki olan birayı memlekette yaymak, hem de memleket ziraatine yeni bir kalkınma amili daha ilâve etmek hedefini göz önünde bulundurmuştur.”

Bu açıklamadan sonra, Hafta dergisi polemikçileri için yapılacak tek şey kalıyordu. Radyoyu açıp, Yasari Asım Arsoy’un sofyân makamındaki şarkısını dinlemek:
“Bir buzlu bira iç güzelim gönlün açılsın!”

Hiç yorum yok: