18 Ağustos 2008 Pazartesi

PAZAR YAZILARI


KARABURUN BEŞLEDİ!
Tam beş yıl olmuş Karaburun Şenliği başlayalı. Artık tarihini yazmanın zamanıdır. Önce bu şenlik nereden ortaya çıktı; çok eskilere gideceğiz ama kısaca da olsa anlatmaya çalışalım. Efendim, bundan kırk yıl kadar önce rahmetli babamız iş güvenliği müfettişi olarak Karaburun Civa Madenine gelip gidiyor. Sahilde bir kaç ev var, şehirli bürokratlara ısrar edip buralarda yazlık yaptırıyorlar. Bizde elde ne varsa yanyana getirip, öyle çok paralar değil vallahi, Fener Burnu’na prefabrik bir ev konduruyoruz... 35 yıl kadar olmuş, yani oldukça eski Karaburunlu sayılırız. Çocukluk demeyelim ama gençlik anılarımızda mümtaz bir yeri var bu güzel tatil beldesinin. Gençlik dönemimizin Karaburun tatillerinde, kasabanın gençleri ile arkadaşlık etmişiz. Birlikte tiyatro oyunları oynamışlığımız, bol bol balığa çıkmışlığımız da vardır. Bu gençlerden ikisi daha sonra Belediye Başkanı oldular. 1993 yılında seçilen Fehim Aytekin’i ne yazık ki bir trafik kazası sonucu çok genç yaşta kaybettik. İkinci arkadaşımız ise ODTÜ çıkışlı, 2004 yılında göreve başlayan H. Serdar Yasa oldu.

Börklüce’nin ayak izleri

Serdar Yasa Belediye Başkanı seçilince, önümüze koyduğu programın olumlu bir bakış içerdiğini gördük. O zaman görev başına, dedik içimizden. Serdar Yasa’ya bir “Kültür Şenliği” yapma arzumuzu ilettik. Kabul görünce de çalışmalara başladık, Birinci yıl, çok kısa bir hazırlanma süresi olduğu için, pek zengin bir program olamadı. Ama niyetlerimizi ve bakışımızı yine de yansıtıyordu. Sonra ardı arkası hızla geldi...

Neydi Karaburun Şenlikleri’nin ilkeleri? Birincisi bir halk şenliği olması. Yani Karaburun’un köylerinden merkezine, tüm nüfusunu kapsaması. Yayla Köyü’ndeki bir çiftçi, Ambarseki’deki kooperatifçi, Kasaba merkezindeki bakkal ve Burgaz’daki bir yazlıkçı; yanyana şenliğin nimetlerinden yararlanmalıydı. Bu bir yanıyla şenliğe güç verirken, diğer yandan da önemli bir zaaf taşıyordu. Güç veren yanı, elbette tüm halkın katılımının sağlanmasıydı. Zaafı ise, herkese birden seslenmenin zorluğuydu. Bu nedenle, şenliğe katılacak müzik topluluklarını bulmakta ve seçmekte çok zorlandık. Herkesin birlikte dinleyip eğleneceği kaç topluluk var sanıyorsunuz ki!

Şenliğin ikinci ilkesi bu topraklarda Şeyh Bedrettin’in müridi Börklüce Mustafa’nın yaşamış olduğunu hafızasına nakşetmesiydi. Karaburun Şenliği, daha önce yapılmış olan Şeyh Bedrettin Şenlikleri’nin mirasını devraldı. Ama daha geniş bir katılım ve bakış getirebilmek için, adını “Karaburun Şenliği” olarak devam ettirmeyi seçti. Şenliklerde, Şeyh Bedrettin’in düşüncesinin ve yaptığı mücadelenin unutulmaması amacıyla, her yıl en azından bir etkinliği bu konuya ayırıyoruz. Giderek tüm konser ve panellerde Börklüce’nin ayak izlerinin takip edildiğine de inanıyoruz.

Bu yıl yine “bir şeyler yaptık”

Dikkat ettiğimiz üçüncü özellik ise elbette Karaburun’un geleceğini düşünmemizdi. Karaburun’un geleceği doğru bir anlayışla biçimlenmiş turizmde, ekolojik tarımda ve çağdaş düşüncenin yaşama geçirilmesinde yatıyordu. Tüm bunlar aslında dünyanın da mümkün olan tek doğru geleceğiydi. Karaburun Şenliği bu hedef için de kendi yöresinde küçük katkılar sağlamayı amaçlıyor. İşte tüm bu düşünceler geçtiğimiz hafta beşinci kez hayata geçti. Sergiler, paneller ve konserler dört gün boyunca Karaburun meydanına binlerce insan topladı. Türk-Yunan Dostluk Konseri’nde Ege’nin iki yakası buluştu, Muammer Ketencoğlu Zeybek Topluluğu Karaburun türküleri seslendirdi; Baba Zula Sabiha Tansuğ’la birlikte sahneye çıktı, Moğollar “Bir Şey Yapmalı” şarkısını üst üste seyircilerle birlikte okudu. Karaburun’a gelenler her zaman olduğu gibi, “burada farklı bir ruh kaynıyor” diye fısıldadılar yanındakilere...


EK: Karaburun Hatırası

Bu yıl Temmuz ortası Karaburun’a gelince, bizim kasabanın tek fotoğrafçısının önünden geçerken birden irkiliverdim. Vitrinde kocaman bir fotoğraf vardı, bir yanda Bülent Ortaçgil, diğer yanda bendeniz... Tamam geçen yıl Foto Mustafa bizi çağırıp çekmişti bu fotoğrafı ama, telaş melaş bir kopya bile edinemeden, hatta görmeden İstanbul’a gitmiş, haliylen unutmuştum... Bu yıl, “Senin için bir kaç kopya yapmıştım ama, görüp isteyenler oldu satıverdim,” demez mi? Sakın paragöz sanmayın fotoğrafçımızı, askere ve öğrenciye sevabına çekiverir, beş kuruş bile almaz... Biraz ehli keyiftir kabul... Öyle her zaman dükkanda bulunmaz, sabırla bekleyeceksin eşref saatinin gelmesini. Ama Karaburun Hatırası çektirmek de öyle kolay ele geçecek bir şey mi!

Hiç yorum yok: