10 Aralık 2007 Pazartesi

PAZAR YAZILARI






MAZİ KALBİMDE BİR YARADIR

Necip Celal Andel, ilk Türkçe tangoyu yazan kişi olarak tarihe geçmiştir. Ölümünün ellinci yıldönümünde, yazdığı şarkılaır hala dillerde dolaşan bu besteciyi tanıtmak istedik.


Necip Celal Andel, bundan tam elli yıl önce, 29 Kasım 1957’de dünyaya veda etmişti. İlk Türkçe tango olarak tarihe geçen Mazi ise, 75 yıl önce 1932’de Seyyan Hanım tarafından plağa okundu. Gerek Mazi’yi, gerekse yine bir Necip Celal bestesi olan Suna’yı bugünlerde Sema’nın ve İncesaz’ın yeni yorumlarıyla Beyoğlu’nda sık sık duymanız mümkün. Peki bu duyarlı müziklerin sahibi hakkında ne biliyoruz?

Necip Celal’in adını plaklar üzerinde görmüştüm elbette. Ama gözlerinin görmediği ve oldukça genç yaşta öldüğü dışında pek bir bilgim yoktu önceleri. Geçtiğimiz aylarda ölen, bir zamanların “kızıl saçlı soprano”su İclal Ar’la röportaj yaparken, Necip Celal’i otuzlu yıllarda nasıl tanıdığını şöyle anlatmıştı:
“Bir ahbabın evinde Necip Celal ile de tanışmıştık. Arkadaş olduk, zaman zaman akordeonunu alıp o da bizim toplantılarımıza gelmeye başladı. Bir gün yine yerlerde oturmuşuz. Romantik olsun diye herhalde, elektriği söndürüp mumları yaktık, birlikte şarkı söylüyoruz. Necip Celal’in gözleri kör ama ışığı görebiliyor. ‘Çocuklar, şu mum ışığını da söndürün de, bu akşam hepimiz eşit olalım,’ dedi. Ağlamaya başladık.” İclal Ar, anılarında Mesut Cemil’in ısrarıyla İstanbul Radyosu’nda Necip Celal’in bir tangosunu Kızıl Ay takma adıyla okuduğunu da anlatır. O dönemde yayın canlı yapılıp kayda geçirilmediği için bunu dinlemek gibi bir şansımız da yok...

Yaşamını özetlemeye çalışayım. 1909 yılında doğmuş. Babası hukuk profesörü Mehmet Celâlettin, elbette oğlunun da hukuk okumasını ister. Ama Necip Celal’in gözü kulağı müziktedir. Aldığı özel derslerle bilgilerini geliştirir. Eline geçen her müzik aletini kısa sürede çalmak gibi bir becerisi de vardır. O yıllarda gözleri görmekte, ama yavaş yavaş bir perde de inmektedir... Necip Celal önceleri buna pek aldırmaz, o dönemin modasına uygun olarak, çılgın gibi dans etmekte, çarliston yapmaktadır. İlk aşklarını da bu yıllarda tadar. 1928 yılında Taksim Gazinosu’nda çalışan bir Alman kızla umutsuz bir aşk yaşar. Bunun hatırası iki şarkı olarak ortaya çıkar: Sarı Yapıncak fokstrotu ve Mazi tangosu...

Necip Celal gözlerini 1932 yılıında tamamen kaybeder. Aynı yıl, Mazi tangosu Seyyan Hanım tarafından Sahibinin Sesi firması için plağa okunur. Plağın arka yüzünde ise yine bir Necip Celal tangosu vardır: Ayrılık. Bu plak birden çok meşhur olunca, Seyyan Hanım ardarda Necip Celal tangoları doldurmaya başlar. Necip Celal de ilk Türkçe sözlü tango bestecisi olarak kayıtlara geçer.

Taş plak kataloglarına baktığımızda bir çok sanatçının Necip Celal bestelerini plak yaptığını görürüz. Daha bulup dinleyemedim ama Münir Nurettin Selçuk bile Ayrılık tangosunu okumuş. Bedriye Tüzün, Seven Star Band Caz topluluğu ile Bir An İçin ve Günler’i Colombia için plağa doldurmuş. Mahmure Handan Hanım Odeon için Mazi’yi kaydetmiş. Birsen Hanım Yıllar’ı, Gönül Hanım ise Suna’yı okumuş. İclal Ar’ın anılarında söz ettiği Rum asıllı Gavin Kardeşler de, Necip Yakup idaresindeki Colombia Tango Orkestrası eşliğinde Suna, Özleyiş, Yıllar, Kimse Sevgimi Bilmez, Emine (Menekşeden taç öreyim) ve Sarı Zambak adlı tangoları plağa almışlar. Seyeyan Hanım’dan sonra en çok Necip Celal şarkısı okumuş olan bu Gavin Kardeşler’in de tek bir plağını göremedim daha...

Necip Celal bir röportajında eserlerinin 18 tanesinin nota olarak basıldığını söyler. Bunların bazılarını ben de gördüm, iki ila üç bin arasında basılıyor ki, sanırım bu bayağı önemli bir tiraj... Aynı röportajda ortaya çıkmayan iki eserinden söz eder.: “Birincisi halkımızın pek sevdiği viyolonist Caspar Cassado’nun [kırklı yıllarda üstüste İstanbul’a gelip konserler vermişti] arzusuyla ve tamamiyle Türk müziği makamlarıyla bestelenmiş üç kısımlık bir Viyolonsel Konçertosu’dur. Cassado’nun İstanbul’a son gelişinde kendisiyle bir çok çalışmalar yaptık ve sonunda eser tamamlandı. İkincisi ise halen Türk uyruğunda olan büyük keman üstadı Vasa Prihoda’ya ithaf ettiğim keman ve piyano için “Rüzgar Sanatı” adlı eserimdir. Üç kısımdan oluşuyor: 1. Rüzgar, 2. Akşam, 3. Fırtına. Çalması güç olan bu sonatın ana motifleri yine bizim müziğimizin renkleri taşımaktadır. Her iki eserin de uzunlukları 35’er dakikadır.” Necip Celal’in eserleri ile özel olarak ilgilenen keman sanatçımız Cihat Aşkın, bu ikinci eserin kayıp olduğunu söyledi. Ayrıca Necip Celal’in burada söz etmediği bir keman konçertosu daha varmış. Aşkın, bu eserin Dua adlı ikinci bölümünü 1996 yılında, piyano eşliğinde seslendirmiş.

Necip Celal’in yaşamıyla ilgili ayrıntılı bir çalışma yok. Nedim Erağan’ın baskısı kalmamış Tramvaylı Günler ve Eski Tangolar adlı kitabında Necip Celal’le ilgili anılar dışında... Bir de eski radyo dergilerinde kalmış röportajlar, yazılar... Bunları biraraya getirerek, Necip Celal Andel’in ağzından bir yaşamöyküsü aktarmaya çalıştım. Yeni çıkan Aralık ayının Roll dergisinde okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok: