25 Mart 2015 Çarşamba

MUHLİS SABAHATTİN EZGİ: BİR OPERET KRALI















29 Mart 2015 Pazar günü Pera Müzesi'nde "Kaptanzade Ali Bey ve Muhlis Sabahattin Ezgi" konulu bir konser var. Bilgisi şöyle:

Pera Müzesi, Türk Müziği Konserleri 29 Mart Pazar günü, saat 15:30’da “Kaptanzâde Ali Rızâ Bey ve Muhlis Sabahattin Ezgi”konseriyle devam ediyor. Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca danışmanlığında ve Sinan Sipahi koordinatörlüğünde düzenlenen konserler, Türk müziğinin tarihsel, kültürel, geleneksel, sosyolojik, antropolojik, felsefî, edebî yönlerini sunuyor. 
Sunuculuğunu Osman Nuri Özpekel’in yaptığı günümüzün usta yorumcuları ve sâzendelerinin, büyük bestekârların seçme eserlerini seslendirecekleri programların bu ayki misafir solisti Dilek Türkan.
Misafir Solist 
Dilek Türkan
Saz Sanatçıları 
Osman Nuri Özpekel - Ud Taner Sayacıoğlu - Kanun Lütfiye Özer – Kemençe 
Volkan Yılmaz - Ney 
Volkan Ertem – Viyolonsel
Bu vesileyle, pek hatırlanmayan Muhlis Sabahattin hakkında vakti zamanında Roll dergisinde yayınlanan yazımı gündeme getireyim dedim: 



Muhlis Sabahattin Ezgi,1890 yılında Adana'da sürgünde doğdu.Babası Hurşit bey,Abdülaziz'in başmabeyncisi olduğundan,Abdülhamit tahta çıkınca İstanbul'dan uzaklaştırıldı.Çocukluğu Drama ve Selanik kentlerinde geçen Muhlis Sabahattin,eğitimini İstanbul'a gelerek Galatasaray Lisesi'nde yaptı.Evdeki sazlı sözlü sohbetlerde aldığı alaturka zevkin yanına,piyano hocasının katkısıyla alafranga müzik kültürünü  okul yıllarında ekledi. .
l908'de,İkinci Meşrutiyet'in ateşin yıllarında Muhlis Sabahattin'i politik bir gazeteci hüviyetinde görüyoruz . İttihat ve Terakki Fırkası dışında kalan Jöntürk çevresinin kurduğu Osmanlı Demokrat Fırkası'nın önce üyesi, sonra da genel sekreterliğini yaptı. Çok genç olmasına rağmen,otoriter,etkileyici karakteriyle dikkat çekiyordu. Yaşamı boyu gözünden hiç düşürmediği monoklu,şık giyinişi,yüksek perdeden konuşması o günlerde bile belirleyici özellikleri arasındaydı.
Muhlis Sabahattin,hükümetle ters düşüp Sinop'a sürüldü, l9l3 yılında da yurt dışına kaçtı. Mısır üzerinden Avrupa'ya,oradan da Güney Amerika'ya geçti. Hakkında hâlâ ayrıntılı bilgi edinemediğimiz bu gurbet yıllarından sonra, mütareke döneminde İstanbul'a döndü. Kendi sözleriyle, "politika yapmamak, yazı yazmamak,İstanbul'a yakın bir köyde oturmak ve gerekmedikçe kente inmemek" koşuluyla... Tek çaresi kalmıştı, yurt dışında da ekmek parasını kazanmasına yardımcı olan müzik bilgisine,sevgisine başvurmak. O günlerin gözde topluluğu İstanbul Operet Heyeti'ne müzikaller ve revüler yazmaya başladı: Çaresaz, Hilaliahmer Çiçeği,Zühre,Kelebek Zabit ve Ayşe ,bu dönemin ürünüdür.  Özellikle Ayşe operetinin kazandığı büyük başarı, Muhlis Sabahattin'in bundan böyle "operet kralı" ünvanıyla anılmasına neden olacaktır.

 
Süreyya Opereti
Yaşamı boyunca bir çok operet topluluğunun kurucusu ya da yöneticisi olan Muhlis Sabahattin, l928 yılında "Süreyya Opereti"nin de kuruluşunda yer aldı. O dönemde bir efsane halihe gelen bu operet topluluğunun kurucusu Süreyya Paşa'ydı. Bugün Kadıköy'de Süreyya adıyla anılan sinema ve plaj da, aynı paşa tarafından kurulmuştur. Operetin kadrosunda döneminin ünlü oyuncularının önemli bölümü yer alıyordu. Cemal Sahir, Nuvart Suat, Suzan Lütfullah, Lütfullah Sururi, Ömer Aydın, Fikriye Hanım, Şevkiye May, Toto Karaca, Salâh Cehdi, Reşit Gürzap. Daha sonraki yıllarda Suzan Lütfullah'ın ölümüyle boşalan primadonna rolleri için Semiha Berksoy da topluluğa katıldı. Süreyya Opereti'nde yabancı operetler yanısıra, Muhlis Sabahattin'in eserleri oynanıyordu (Ayşe, Gül Fatma, Asaletmeab,Mon Bey). Temsiller Kadıköy'de Hâle Tiyatrosu yanısıra Şehzadebaşı'nda,yazlık bahçelerde ve turne sahnelerinde seyirci önüne çıkıyordu.
Muhlis Sabahattin ,o günlerde iyice yaygınlaşan gramafon plaklarının da yardımıyla büyük bir üne kavuşur. Sahibinin Sesi şirketinin besteciyi büyük paralar ödeyerek kendine bağladığı, tiyatro çevrelerinde çok anlatılan bir öykü olmaya başlamıştır. Bu şirket için doldurduğu Türk Tangosu,Potburi(Ayşe operetinden),Sirto gibi plaklar çok tutulur. Ayrıca gerek "Muhlis Sabahattin Beyin Operet Heyeti"gerekse dönemin ünlü hanendesi Fikriye Hanım'ın doldurduğu plaklar, bestecinin imzasını taşımaktadır. Şöhret beraberinde parayı da getirmiştir getirmesine ama, Muhlis Sabahattin'in dillere destan müsrifliği, kumar tutkusu, süs merakı ,hatırı sayılır bir servetin kısa sürede bitip tükenmesine neden olur. Ama bu tükenişin belki de bilincinde bile değildir. Günü gününe yaşamasını seven bir insandır. Besteler yapar, icra eder, yaşam sürer gider. Felsefesi budur bestecimizin.
Aynı yıllarda, Muhsin Ertuğrul da ilk müzikal filmlerinin müziklerini Muhlis Sabahattin'e yazdırır. Karım Beni Aldatırsa, Milyon Avcıları, Söz Bir Allah Bir bu dönemin ürünleridir. Aynı beraberlik  daha sonra Darülbedayi sahnesinde de sürer. Yusuf Ziya Ortaç'ın yazdığı Aşk Mektebi oyununun müziklerini de Muhlis Sabahattin yapar. Üstad başkaları için müzik yazmasının yanısıra, kendi grubuyla da şehir şehir dolaşmaktadır. Ama artık eski debdebesi yoktur. Oldukça mütevazi bir turne tiyatrosuna adını vermektedir bu kez.

 Sonun Başlangıcı
Muhlis Sabahattin'in(soyadı kanunu çıktığından bu yana artık soyadı Ezgi'dir) yıkılış süreci, kızı Melek'in l939 yılında ölümüyle başlar. Ferdi Tayfur'la evli olduğu dönemde uyuşturucu müptelası olan Melek, çok genç yaşta ölünce besteci büyük bir sarsıntı geçirir. Gerçi yine turne toplulukları kurmakta, Ses Opereti tarafından müzikalleri oynanmaktadır. Ama kaçınıılmaz sona, perdenin kapanmasına çok az zaman kalmıştır. l946 yılında turne dolayısıyla Zonguldak'ta temsil verirken, verem olduğu anlaşılır. Teşhisde çok geç kalınmıştır. Acele İstanbul'a dönülür. Besteci Heybeliada dispanserine yatırılır. l947 yılı Ocak ayında,Saray Sinemasında yapılan bir jübileyle hastane masrafları toplanmaya çalışılır. Üç hafta sonra, l3 Şubat l947'de Muhlis Sabahattin Ezgi ölür. Şehir Bandosu, Ayşe operetinden,bestecinin de çok sevdiği "Ayşe'nin duası" parçasını çalarak tabutun ardısıra Beyoğlu'nu kateder.


Yeni bir müziğin öncüsü
Muhlis Sabahattin Ezgi,yirmiyi aşkın operet ve revü eseri yanısıra, klasik Türk müziği türünde bir çok da şarkı bestelemiştiri. Operetleri arasında en ünlüleri Ayşe,Monbey,Gül Fatma ve Kerem ile Aslı'dır. Operet tarihimizde önemli bir yer taşımasının nedeni, müziğinde doğu ile batının birarada yer alışıdır. Kendi deyimiyle "ne alaturka,ne alafranga" dır bu müzik. Belki de, hâlâ ulaşamadığımız, kendimize özgü, yeni bir Türk müziğinin öncüsüdür Muhlis Sabahattin. Bir başlangıçtır hiç olmazsa. Bir arayış, bir denemedir. Bugün onu tartışmak, yeni düşünceler geliştirmek için bir vesile olabilir. Ama tartışabilmek için önce onu tanımamız gerekli. Bu mümkün mü? Ayşe'nin pelesenk olmuş nakaratı dışında (Çok yaşa sen Ayşe), kaç kişi Muhlis Sabahattin'in bir ezgisini mırıldanabiliyor? Hani onun eski operetlerini sahneye çıkaran yeni topluluklar ? Eski plaklardaki melodileri, bugüne taşımak için yapılmış compact diskleri nerede? Türkiye'nin o korkunç vefasız belleği, bir çok başka değer gibi Muhlis Sabahattin'i toprağa gömdü. Unutmak ne kelime, yok saydı. Evet uyumsuz bir insandı, belki çok seveni yoktu. Ama müziği dile takıldı mı, günlerce sizinle birlikte yaşardı, rüyalarınıza girerdi  Doğalı yüz yılı geçti. Ama adını çoğumuz ilk kez duyuyoruz. Adı Muhlis Sabahatin'di. Bir zamanların ünlü operet kralı Muhlis Sabahattin Ezgi....










Hiç yorum yok: