16 Aralık 2007 Pazar

PAZAR YAZILARI


ERMENİLERİ UNUTMAK
Aras Yayınları’yla gerçek anlamda tanışmam oldukça geç oldu. Bir kaç yıl önce Takuhi Tovmasyan’ın Ermeni mutfağı (ve onun çevresindeki yaşam öykülerini) anlattığı muhteşem kitabı Sofranız Şen Olsun’u almıştım tesadüfen. Çamaşır günleri pişirilen fasulyenin öyküsünü okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Oturup oradaki tariflerden hareket ederek yemekler yapmadım, ama okuduklarım ve onları samimiyetle anlatan yazarı Takuhi hanım beni çok etkiledi. Onunla ve yayınevi ile böylece tanışmış oldum. O zamandan beri Aras Yayınları’nı dikkatle izliyorum. Karakin Deveciyan’ın 1915’de basılan ve yıllardır bir efsane haline gelmiş Türkiye’de Balık ve Balıkçılık adlı kitabını da onlar yayımladılar. Geçen yıl da Charles Aznavour’un anılarını (Geçmiş Zaman Olur Ki) bastılar.

Bu yıl bastıkları kitaplar arasında Agop Arslanyan’ın yazdığı Adım Agop Memleketim Tokat bence çok önemli. Bana ait bir öyküsü bile var. Seksenli yılların başında askerliğimi Tokat’ta yapmıştım. Hafta sonları izne çıktığımda, eskici dükkanlarının tıka basa ermeni damgalı gümüş ve bakır eşyalarla dolu olduğunu görürdüm. Ama Tokat tarihi adına yazılan kitaplarda, kentin Ermeni nüfusu hakkında doğru dürüst bir bilgi bulamamıştım. Arslanyan, bu kentin tarihinin Ermenilerden söz etmeden yazılamayacağını kanıtlıyor. Yine geçtiğimiz yıl içinde çıkan Ermeni Kültürü ve Modernleşme, Türkiye tarihinde Ermenilerin batılaşma sürecindeki çok önemli rollerini açıkça ortaya koyuyor. Aynı tezi destekleyen bir diğer yapıt da, Osmanlı dönemindeki feminist kadın yazarları bize tanıtan Bir Adalet Feryadı başlıklı kitap. Açıkça görülüyor ki, feministlerimiz tarihlerine genellikle Türk/İslam bir pencereden baktıklarından, bu öncü isimleri bugüne kadar es geçmişler sanırım.

Aras Yayınları’ndan yeni yayınlanan İzi Kalır Hatıraların ise bir röportajlar kitabı. Mayda Saris’in Agos gazetesinde yaptığı röportajların geniş halleri yer alıyor bu kitapta. Tahmin edileceği gibi, kitapta röportajları yer alanların büyük çoğunluğu Ermeni. Türkiyeli Ermeniler, genel geçer tarihçiliğimizin ve gazeteciliğimizin dışanda kalan bir alan olduğu için, kitapta başka yerde bulamayacağınız bir çok ilginç bilgi var. İzi Kalır Hatıraların’da otuz kişiyle yapılmış söyleşiler var. Bunlardan sanırım pek azının adını duydunuz. Nuri İyem, Sarkis, Raffi Portakal ve Ara Güler dışında, belki tiyatroyla ilişkiniz varsa Agop Ayvaz (adının doğru yazılışı da Hagop’muş aslında) adını duymuş olabirlisiniz. Ama Ermeni değilseniz diğer isimlere pek aşina olduğunuzu sanmam. Bu uzaklık önce bir zaaf gibi geliyorsa da, sayfaları çevirdikçe aslında bilmediğiniz ne kadar çok şey olduğunu anlıyor ve kitabı gitgide önemsemeye başlıyorsunuz. Zaaf sandığınız şey bir üstünlük haline geliyor. Yeni bilgiler edinmenin keyfini yaşıyorsunuz.

Herkes kendine göre ilginç bölümler bulacak bu kitapta. Kimi yıllar sonra Ermeni olduğunu öğrenip hatıralarının izine düşen insanların öykülerine merak duyacak. Kimi de Sakıp Sabancı ile Raffi Portakal’ın yollarının nerede, nasıl kesiştiğini öğrenmekten hoşlanacak. Ben ise, kitabı okurken küçük ayrıntıların peşindeydim her zaman olduğu gibi. Yüzlerce ayrıntıdan sadece ikisini aktarabileceğim burada...

Birincisi rakı tarihiyle ilgili. Geçen yıl Türkiye’deki rakıların tarihi üstüne uzunca bir makale yazmıştım. Tekelden önceki dönemde sayısı ellilere uzanan rakı markası çıkmıştı karşıma. Bunlar arasında öne çıkan birkaç isimden biri de Bilecik Rakısı’ydı. Mayda Saris’in kitabında Bercuhi Berberyan’la yaptığı röportajda bu rakıyla karşışıverdim birdenbire... Bercuhi Berburyan’ın kayınbederi Stepan Berberyan kurmuş bu rakıyı. 1928’de Fransa’da düzenlenen yarışmada dünyanın en iyi içkisi seçilmiş ve şeref diplomasıyla ödüllendirilmiş. Ne yazık ki bugün ellerinde bir tek şişesi bile yokmuş.

İkinci ayrıntı ise caz tarihiyle ilgili. Kısa bir süre önce, tam 102 yaşında aramızdan ayrılan Hermine Kalfayan Sayınar, eski günleri hatırlarken eşini de anlatıyor. 1968’de ölen Eduard Krikoryan Sayınar, 1930’lu yılların ünlü bir caz bateristi ve dans hocasıymış. Kitapta bu konuyla ilgili çok ilginç fotoğraflar var. Kızları Tanya hanımla tanıştık, bugünlerde buluşup bu eski fotğraflara daha yakından bakacak ve babasıyla ilgili anılarını anlatmasını isteyeceğim.

Kitabın bu türden ilginç bilgiler aktarması, milliyetçilik damarlarımız kabardıkça neler kaybettiğimizi daha açık gösterdi bana. Ermenilerin Türkiye tarihindeki yerleri ve toplumsal yaşama katkıları o denli güçlü ki, onları görmezden gelmek kendi tarihini de inkar etmek anlamına geliyor. Tarihi tüm genişliğiyle anlamak için, bu genişliği oluşturan tüm unsurları dikkate almamız gerekiyor. Sanırım, hatıraların izi ancak böyle kalıcı olabilecek...