TUHAF GÜNLER PEŞİMİZDE
Halil Turhanlı’nın son kitabı Tuhaf Günler Peşimizde başlığını taşıyor, Kitabın önemli bir
bölümünü New Orleans dünyasına ayırmış yazar. Gerçekten bir kent ya da bölge
değil, bir gizli dünya saklı New Orleans sözcüğünde. Genellemeleri bırakıp, ber
bu kitaptan neler öğrendim, onları anlatmak istiyorum sizlere:
Dr.John. Bilmem tanır mısınız Dr.John’u. New Orleans müziği
yapan bir beyazdır Dr. John. Müziğini severim, fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla
muhteşem kostümlerle çıkar sahneye. “Tereme” dizisini izlediyseniz bu
kostümleri bilirsiniz. Asıl adı John Rebennack olan Dr. John’un bu adı nereden
bulduğunu merak etmemişim. Hata etmişim. 19. Yüzyılda yaşamış siyahi bir büyücü
doktorun adıymış Dr. John Montaine. Vücudunun her yerinde, yüzünde bile dövmeler
varmış. Onun adını duyan herkes korkar, ürperirmiş. Şifalı ve gizemli
bitkilerini doldurduğu çantasının adı ise Gris Gris. Evet, Dr.John’un ünlü
parçasının adı da buradan geliyormuş. Yalnız adını ve çantasını almamış elbette
bu siyahi doktorun. Onun bildiği gizleri, büyüleri de alıp müziğine koymuş
adeta. Bu müzik vudu (voodoo) blues bir anlamda…
Vudu demişken, Halil Turhanlı’nın hemen meselenin
kökenlerine uzandığını da söylemeden geçmeyelim. Afrika’dan başlar seyahate.
Atlantik’i aşıp Amerika’nın köle pazarlarını dolaşır. Haiti’den gelenlerin yanlarında
getirdikleri büyüler de girer potaya. Artık New Orleans’ın Kongo
Meydanı’nındayız. Burada köleler müzik yaparak, dans ederek
örgütlenmektedirler. Devamını Turhanlı arlatsın: “Kongo Meydanı’ndaki bu
saturnalia, kölelerin kendilerinden geçerek dans etmeleri, şehir otoritelerinde
tedirginlik yaratıyordu. Orada dans edilmesini yasaklamak istediler. Önce
siyahların şehirde davul çalmalarını yasaklayan bir yasa çıkardılar. Ama müzik,
otoritelere boyun eğmeyecek, yasaların yasağını tanımayacak kadar güçlü
olduğundan susmadı. Köleler gizli kardeşlik örgütleri oluşturarak yeraltına
indiler. Elbette, onlarla birlikte vudu doktorları ve kraliçeleri de.”
New Orleans’da dolaşmaya devam ediyoruz. Storyville’deyiz,
Kentin fuhuş bölgesi. Genelevler yanısıra, ragtime çalınan salonların, burlesk
gösterileri yapılan müzkhollerin, afyon çekilen gizli mekanların bulunduğu bir
yer burası. Kulağımıza “Doğan Güneşin Evi” (The House of the Rising Son)
şarkısı çalınıyor. Hani 1960’larda Eric Burdon’nın meşhur ettiği şarkı. Ve
öğreniyorum ki, şarkının arkasındaki öykü bizim bildiğimizden ne kadar da
farklıymış. Plaklarda besteci olarak Tom Ashley’in adı yazılır çoğunlukla. Apalaş
dağlarında yaşayan, tek gözlü, banjo ve keman çalan bir gezgin müzisyendir
Ashley. Ama hayır diyor Halil Turhanlı. Daha eski kayıtlara bakalım. Orada öykü
genç bir kadının ağzından anlatılmaktadır: “Anlatıcı genç kadın Mississippi’nin
kıyısında bir günah şehrinin, bir Babil’in varlığından söz eder; New Orleans’a
getirilmiş, orada fahişeliğe zorlanmıştır. Günah ve pişmanlık teması üzerine
kurulu bir fahişe ağıtı. Bağışlanmak isteyen, selamet arayan, ama hiç bulamayan
bir fahişenin öyküsü.” Meğer bizim altmışlı yıllarda dinlediğimiz “The House of
the Rising Son”, şarkının pek ehlileştirilmiş biçimi imiş!
Daha kitabın yarısına bile gelmedik. Ama sorular ve
aldığımız cevaplar hala tükenmedi. Bir tanıtma yazısında daha fazlasına tahmin
edersiniz ki izin yok!
Eğer merak ediyorsanız, eğer görünenleri değil
görünmeyenleri öğrenmek istiyorsanız mutlaka karıştırın Halil Turhanlı’nın
kitaplarını. Halil Turhanlı’nın yazılarının ortak paydası herhalde “aykırı”
sözcüğünde somutlaşır. Elbette sıradan biraykırılık söz konusu değil. Varolanı
değiştirmeye, en azından ona karşı çıkmaya niyetlenen bir aykırılık bu. Karşınıza
ancak yeraltında çıkabilecek bir yeni dünya ile karşı karşıya kalmaya
hazırlanın. Bu dünya mutlaka yeni ufuklar katacak yaşamınıza…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder