30 Mart 2008 Pazar

PAZAR YAZILARI


AÇIK HAVA AÇIK MI?
Geçen yıl altmış yaşını geride bıraktı Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu.Yıllarca ordada biribirinden güzel oyunlar, gösteriler, konserler izledik. Ama şimdilerde üstünde kara bulutlar dolaşıyor. Ne olacağı belli değil. Üstü mü kapanacak, altı mı oyulacak bilinmiyor. İstanbul Caz Festivali’nin ana mekanı; bu yaz açık mı, kapalı mı? Bu ülkede yarın ne olacağını bilmek hakkımız değil mi Allah aşkına?

Geçen hafta bıraktığımız yerden devam edelim. 2 numaralı park demiştik, Taksim’den Maçka’ya kadar uzanıyordu. Buradaki ilk inşaata 1946 yılında Açık Hava Tiyatrosu ile başlandı. Tiyatro 1947 yazında tamamlandı. O zamanlar Belediye tiyatroya gereken önemi veriyormuş ki, bu mekanı neden inşa ettiklerini resmi yayınlarında şöyle belirtiyorlardı: “Şehir Tiyatrosu’nun Komedi, Dram ve Çocuk Tiyatrosu kısımları yazın, sıcaklar bastırınca temsillerini tatil ediyorlardı. Şehir aylarca tiyatrosuz kalıyordu. Halkımız ise tiyatro istiyordu. Şehir Tiyatrosu binaları darlıkları yüzünden az seyirci alıyorlar ve kışın temin ettikleri hasılat ile masraflarını kapayamıyorlardı. Yazın temsillere devam edecek bir Açık Hava Tiyatrosu olursa, Belediye bütçesinden her yıl Şehir Tiyatrosu’na yaptığımız 200 bin liralık yardımın, şimdilik tamamını olmasa dahi, her halde büyük bir kısımını vermek mecbiriyetinden kurtulmuş olacaktık. İlerde ise bu yardımlardan büsbütün kurtulacaktık. Burada yalnız Şehir Tiyatrosu temsiller verecek değildir. Ankara Konservatuarının tiyatro ve opera heyetleri de (yani anlayacağınız üzere daha Devlet Tiyatrosu kurulmamıştır), yazın Açık Hava Tiyatrosu’nda temsiller vereceklerdir. Ayrıca yazın büyük konserler de verilecektir.” Yazı Açık Hava Tiyatrosu’nun bazı spor karşılaşmaları için de kullanılabileceğini, hatta bunun için ön anlaşmalar bile yapıldığını belirterek devam ediyor.

Açık Hava Tiyatrosu’nun mimarları Nihat Yücel ve Nihat Uysal’dı. Metin And’ın yazdığına göre pdoje aynen uygulanmadı, “Carl Ebert’in sahne tekniği bakımından gerekli gördüğü değişikliklerden sonra yeniden yapılarak uygulandı. O zamanın parasıyla bir milyon liraya çıkan tiyatro 4000 kişi alıyordu. 9 Ağustos 1947 tarihinde İstanbul Açık Hava Tiyatrosu, Şehir Tiyatrosu’nun sahnelediği Sophokles’in Kral Oidipus tragedyasıyla açıldı. O zamandan bu yana Şehir Tiyatroları’nın yazları kullandığı bir mekan oldu Açık Hava. Tabii Rumelihisarı Tiyatrosu ile birlikte (Hakikaten ne oldu Rumelihisarı’na? O da mı devre dışı kalmıştı ne? ) Bu iki sahnenin de tiyatro açısından bir dezavaantajı vardı; sahnenin üzerinden nefis Boğaziçi manzarası görülüyor ve haliylen rol çalıyordu!

Devlet Tiyatrosu’nun Opera bölümü kurulur kurulmaz, İstanbul’a gelip Açık Hava’da temsiller verdi. 1949 yazında Cumhurbaşkanlığı Fimarmonik Orkestrası eşliğinde Carmen,Sevil Berberi, La Bohème ve Madame Butterfly burada oynandı. İlk geceyi (elbette ki) orada olan Adalet Cimcoz, Fitne Fücur olarak imzaladığı dedikodu köşesinde ( o zaman dedikodu köşelerinde operalar bile yer alırdı) bakın nasıl anlatıyor: “Açık Hava Tiyatrosu adam akıllı dolu idi.Orkestrayı Ferit Alnar idare ediyordu. Meğer bizim Açık Hava Tiyatrosunun ne güzel bir akustiği varmış. Arka sıralardan bile sesler mükemmelen duyuluyor. Mikro[fon] kullanmıyorlar. Ayhan Alnar çok güzeldi. Hepsi mükemmeldi. Sahneye konuş da iyi idi. Ne ise ben sana opera kritiği yapacak değilim. Fakat İstanbul, hasretini çektiği Ankara Operası’nı tuttu, cânı gönülden sevdi...”

Aradan yıllar geçti, bu kez 1960 yılında kurulan İstanbul Şehir Operası Açık Hava Tiyatrosu’nda temsiller vermeye başladı. Burada oynanan ilk opera Madame Butterfly’dı. Aydın Gün’ün sahnelediği opera, döneminde büyük etki yaratmıştı. Fikret Adil köşesinde şöyle yazıyordu: “Bu güne gelene kadar, Acık Hava Tiyatrosu’nda bu derece zengin, göz alıcı, anlayışta tartışma yapılabilir olmasına rağmen dekorları böylesine başarılı bir oyun görülmemiştir.”

Açık Hava Tiyatrosu’nun bir başka özelliği de jübilelere ev sahipliği yapmasıydı. 4000 kişiyi toplayacak bir başka mekan olmadığından, jübile de toplu bir gelir elde etmek amacıyla yapıldığından, elbette en uygun mekan Açık Hava’ydı... Notlarıma bakıyorum. Örneğin 1951 yılı Ağustos’unda Münir Nurettin Selçuk’un “35. Sanat Hayatı Jübilesi” yapılmış. Aynı yıl Eylül’ünde ise İ. Galip Arcan jübilesi. 1954’de Şaziye Moral’ın, 1956’da Halide Pişkin’in, 1967’de Cemal Sahir’in jübileleri burada yapılmış.

Açık Hava Tiyatrosu’nun ev sahipliği yaptığı bir başka alan da “gösteri dünyası”ydı. En eski olay; sanırım 1950 yılı İstanbul Sergisi sırasında Montemar İspanyol Revüsü’nün gelmesiydi. Bir yıl sonra, yine İstanbul Sergisi nedeniyle gelen İskandinavya Buz Revüsü, Açık Hava’nın sahnesini artık nasıl yaptıysa buz sahası haline getirmişti. Bu konuda bir liste yapmaya başlarsak, sanırım dünyanın bir çok önemli topluluğunun burada sahne aldığını görürüz.

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı da 1973 yılında kuruluşunun hemen ardından düzenlemeye başladığı İstanbul Festivali’nin “büyük mekanı” olarak, elbette Açık Hava Tiyatrosu’nu kullanmaya başladı. Sadece müzik alanında getirdiklerini saysak bir kitap tutar. Ben bazı unutamadığım konserleri sıralayayım hiç olmazsa. Miles Davis, Bob Dylan, Joan Baez, (her daim) Jan Garbarek, Chick Corea, Keith Jarrett, Björk, Patti Smith, Marianne Faithfull, Nick Cave, Lou Reed, Bryan Ferry, P.J. Harvey, Ornette Coleman, Jane Birkin, Elvis Costello, Tori Amos, Paul Weller, Norah Jones... Hani bazen şöyle bir dönüp bakıyorum, kim kaldı gelmeyen acaba diye... Tom Waits ve Leonard Cohen elbette. Cohen bu yaz gelecekmiş ama Açık Hava kapalı... Nerede konser verecek?

Sonuç olarak yine soruyorum? Açık Hava Tiyatrosu ne oluyor? Açık mi kapalı mı? Kapalıysa niye bu kadar geç haber veriliyor (haber verldi mi ondan da emin değilim ya...) Bu şehirde kültür ve sanat olaylarının mekanlarına niçin bu denli acımasızca davranılıyor? AKM Mayıs’ta kapanacakmış hem de iki yıllağına... Orada gösteri yapan Devlet Tiyatrosu, Balesi, Operası, Korosu’nun temsellerini verecekleri yeni mekanlar hazırlandı mı? Hazırlanmadı elbette... Peki neden? Harbiye Şehir Tiyatrosu yıkılıyor. Yeni mekan hazır mı? Değil elbette.... Neden? Tiyatro ve sahne sanatlarına düşman bir zihniyet mi var yoksa?

Hiç yorum yok: