23 Mart 2008 Pazar

PAZAR YAZILARI


2 NUMARALI PARK
Şimdilerde “Kongre Vadisi” kod ismiyle anılan bölgede yoğun yıkım çalışmaları başladı. İş makineleri ortalığı talan ediyor. Bu hafriyattan nasibini alacaklar arasında Şehir Tiyatrosu Harbiye Sahnesi’nin olacağı kesin. Bina Mayıs’da boşaltılıp yıkılacak. Açıkhava Tiyatrosu’nun başında da garip yeller esiyor. Ne olacağı halen meçhul... Bu bölgenin tarihi neymiş, araştıralım, bir bakalım dedik...

Aslında bölgenin esas adı “2 Numaralı Park”. Henri Prost 1937 yılında İstanbul nâzım planınını yaparken, Dolmabahçe Gazhanesi’nin (şimdi yerinde İnönü Stadı var) arkasındaki geniş vadiyi, şehrin büyük parkı haline getirmeyi amaçlamıştı. Bir ucu Taksim’e, diğer ucu da Maçka’ya uzanan bu bölgede bostanlar, bahçeler, ahırlar, küçük bir çiftlik, bir de Belvü Gazinosu vardı. Belediye, Prost’un planı çerçevesinde burada istimlaklar yapmaya başladı. Önce Taksim’deki Taşkışla yıkıldı. Bunun yerine İnönü Gezgisi (bugün Taksim Gezi Parkı dediğimiz yer) yapıldı.
Bunun ucunda yer alan derme çatma gazino yıkılarak yerine Taksim Belediye Gazinosu (şimdi yerinde Ceylan Intercontinental oteli var) inşa edildi. 2 numaralı parkın diğer ucunda yer alacak olan Harbiye Çocuk Bahçesi de aynı yıllarda hizmete açıldı. Arada kalan bölge öncelikle ağaçlandırıldı. 1946-47 yılları arasında 25.000 kadar ağaç dikildi. Bölge İzmir’deki Kültürpark benzeri bir “umumî gezinti ve istirahat sahası” olarak görülüyordu. Şehrin akciğerleri olacaktı...

Spor ve Sergi Sarayı burada inşa edildi

2 numaralı parkın bu planda öngürülen ilk yapısı Açıkhava Tiyatrosu oldu. 1946 yılında yapımına başlanan tilatro, bir yıl içinde bitirildi ve işletmeye açıldı. Buranın tarihini gelecek hafta anlatacağımız için burada ayrıntılı olarak ele almayacağız. Tiyatroya ve Harbiye’ye giden yolların yapımı için Elmadağ’da bulunan Surp Agop Ermeni Mezarlığı kamulaştırıldı. Ardından Spor ve Sergi Sarayı (bugün yerinde Lütfi Kırdar Sergi Salonu var) yapıldı. Yapı 1949 yılında Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası ile açıldı. Aynı yılın sonuna doğru Sergi Sarayı ve çevresinde, İstanbul’un bir anlamda ilk büyük fuarı olan “İstanbul Sergisi” açıldı. Dört yıl boyunca her yıl açılan İstanbul Sergileri bölge içinde bir çok pavyonun yapılmasına yol açtı. Bu pavyonlar geçici olarak inşa ediliyordu. Sadece biri daha sonraki yıllarda depo olarak kullanılmaya devam edildi. Sümerbank Pavyonunun nasıl depoya, oradan da Şehir Tiyatrosu Harbiye Sahnesi’ne dönüştüğünü sanırım daha önce anlatmıştım. İstanbul Sergisi sırasında “2 numaralı park” şehrin gezi ve eğlence bölgesine dönüşüyordu. Serginin bir ucu Taksim Gazinosu’na, diğer ucu ise Maçka’ya dayanıyordu. İçinde kafeler, lokantalar, Lunapark ve çeşitli eğlence mekanları yer alıyordu.

İlk yara: Hilton Oteli

2 numaralı parkın aldığı ilk büyük yara Hilton Oteli’nin inşası oldu. Otelin yer aldığı bölge park olarak gözüküyordu ve bu sorun özel bir kanun çıkarılarak 1951 yılında çözüldü. Böylece Taksim Gezisi ile İstanbul Sergisi’nin yapıldığı alan, tam ortasından ikiye ayrılmış oldu. Ortada elbette Hilton Oteli tüm genişliğiyle yer alıyordu. Prost’un planı artık tarihe gömülmüştü.

Öte yandan 2 numaralı parkın Harbiye’ye doğru uzanan üst bölgesi de yapılarla dolmaya başlamıştı. Önce Gezi Apartmanları yapıldı. Ardından 1948’de İstanbul Radyoevi inşaatı tamamlandı. Onun tam karşısında yer alan Sipahiocağı tesisleri de yıllar içinde yıkılarak yerine Orduevi yapıldı. Yakın yıllarda bölgenin yapılaşması büyük bir hızla devam etti. Spor Sergi Sarayı altı üstü sağı solu derken iyice büyüdü (bu da yetmedi ki, şimdi onu en büyük haline getirmek için yeniden çevresini kazıyorlar). Cemal Reşit Rey Salonu yapıldı. Yanına İtfaiye tesisleri eklendi. Hilton ufak ufak yayılmaya başladı. Convention Center filan derken, bölge yapı nüfusu katlanarak arttı. Tabii bütün bu yapıların birer de otoparkı olacaktı. Yerler yine kazıldı, kat kat dibe inildi.

Bir zamanlar İstanbul şehrinin nefes alma bölgesi olarak düşünülmüş olan 2 numaralı parktan geriye pek bir şey kalmadı anlayacağınız gibi... Şimdi merak ediyorum, bu katliam nereye kadar gidecek? Sürekli inşaatlar yapılarak, bırakın nefes almayı, buradan yürüyerek geçmemizi bile imkansız bir hale mi getirecekler? Şehir Tiyatrosu binasının yerine ne yapılacak? “Müze olacak” diye boşaltılması amaçlanan Radyoevi, Allah aşkına ne müzesi olacak, neden olacak? Açıkhava Tiyatrosu’na ne yapmayı amaçlıyorlar? Sırada Hilton’un bulunduğu arsa mı var? Sorular bitmiyor görüldüğü gibi. Çünkü ne yapılacağı tartışılarak, açıklanarak, ikna edilerek yapılmıyor. Sonuç: Şehir ağır ağır kendini yok ediyor... Biz de bu şehrin insanları olduğumuza göre, belli ki halimiz harap!

Foto: 1949 yılında Spor Sergi Sarayı önüne Kadıköy meydanından getirilen bir boğa heykeli konmuştu. Sonraki yıllarda boğa eski yerine avdet etti.

Hiç yorum yok: