24 Şubat 2008 Pazar

PAZAR YAZILARI


DÜNYANIN EN KÜÇÜK METROSU
Tünel’imiz bir süredir kapalıydı. Tadilat varmış. Bir kaç ay bekledik.Kıymetini hatırladık yeniden. Yüksek Kaldırım’ı yürüyerek çıkmayı denedik. Yorulduk. Neyse sonunda açıldı. Bir oh çektik... Baktık, duvarlar çinilere bürünmüş. Vagonlar elden geçmiş. Bir de üstüne kitabı çıkmış. Söz dünyanın en küçük metrosunda...

Tünel’in dünyanın ilk metrolarından biri olduğunu biliyoruz. Kimi ikinci, kimi üçüncü yapılan metro der... Hikayesi eski ve çok ilginç. İstanbul’un tramvay ve tünel imtiyazları 1869 yılında veriliyor. Saltanat makamında Sultan Abdülaziz bulunuyor. Abdülaziz yenilikçi ve yüzü Batıya dönük bir padişah. Tramvay imtiyazını Konstantin Karapano Efendi alıyor. Tünel’i ise Eugene-Henri Gavand adlı bir Fransız mühendis. Gavand ısrarlı bir müteşebbis. 1867 yılında turistik bir gezi nedeniyle geldiği İstanbul’da Karaköy ile Beyoğlu arasında yoğun bir trafik olduğunu görüyor. Ama bu insanlar Yüksek Kaldırımı tırmanmaktan muzdarip... Ölçüp biçiyor ve bu eğimli arazide “asansör tipinde bir yeraltı demiryolu” yapıp işletmenin çok kârlı bir iş olacağını düşünüyor. Yurtdışına çıkıp para yatıracak girişimci arıyor. Bunu sağladıktan sonra da İstanbul’da işin bürokratik binbir ayrıntısıyla uğraşmaya başlıyor. Sonunda sözleşme imzalanıyor. Bu işe ne para, ne emek koyan devlet, Tünel’i yapma ve işletme haklarını Gavand’a 99 yıllığına devrediyor. Küçük bir komisyonla yetiniyor...

Önde hayvanlar, arkada insanlar

Çeşitli sorunlardan ve özellikle de Avrupa’da çıkan savaşlardan etkilenen Henri Gavand’ın gerçek anlamda inşaata başlaması 1871 yılına denk geliyor. Tünel’in açılışı ise 1875’i buluyor. İnşaat süresinde bir çok ilginç öykü karşımıza çıkar. Örneğin yeraltını kazarken çıkan hafriyat ne yapılacaktır? Sonunda, o zaman mezarlık olan bugünün Tepebaşı’sının, Tünel’in kazılmasından çıkan taş ve toprakla doldurulmasına karar verilir (Bu konunun ayrıntıları Çelik Gülersoy’un Tepebaşı adlı kitabında ayrıntılarıyla anlatılır).

Tünelin açılışı 17 Ocak 1875 günü yapılır. Açılışta Bahriye Bandosu çalar, nazırlar ve paşalardan oluşan bir kalabalık da hazır bulunur. Vagonların üstü açıktır. Ön vagon hayvan, eşya ve arabalara ayrılmıştır. O dönemde hayvansız ve arabasız bir İstanbul düşünülemiyordu haliylen... Arkada ise birinci ve ikinci mevkileri bulunan insanlara ait vagon yer alır. Yeraltından gitmenin korkusunu kısa sürede aşan İstanbullular Tünel’den memnuniyetlerini belirtirler. Açılıştan sonra geçen 14 gün içinde 75.000 yolcunun Tünel’i kullanması da bunun kanıtıdır.

Tünelin kitabı yazıldı

Tünel’in öyküsünü anlatan bir kitap çıktı. İETT yayınlarından yeni çıkan bu kitabın yazarı R. Sertaç Kayserilioğlu. Kitap Dersaadetten İstanbul’a 2: Tünel adını taşıyor ve iki ciltten oluşuyor. 2000 yılında yayınlanan Vahdettin Engin’in Tünel adlı kitabından sonra, bu konuda yayınlanan ikinci çalışma. Bu ilk kitapla karşılaştırdığımızda, çok da fazla yeni bilgi içermediğini görüyoruz. Ama haksızlık da yapmayalım; Tünel konulu sözleşme, talimatname gibi ana belgeler ilk defa tam metin olarak sunuluyor. Öte yandan görsel malzeme açısından da zengin bir kitap. Baskı kalitesi yüksek, ama grafik tasarım açısından profesyonel bir dokunuşa ihtiyacı var.

Sertaç Kayserilioğlu’nun kitabında İETT’nin zengin arşivinde bulunan belgeler nedense hemen hiç kullanılmamış. Ayrıca Tünel’in Cumhuriyet dönemi de oldukça yüzeysel geçilmiş. Bu dönemde Tünel’le ilgili olaylar edebiyat ve basına bol bol yansımıştı. Kitapta küçük bir bölüm bunlara ayrılmışsa da, edebiyatımıza yansımalarına pek değinilmemiş. Hiç olmazsa bu konudaki ilk öykü olduğunu sandığım Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Tünel’den İlk Çıkış”ının ve Sait Faik’in “Tünel’deki Çocuk”unun kitapta yer almasını dilerdim. İlerki baskılarında kitabın geliştirilip bu eksiklerin giderileceğini umalım... Kitabını okuyalım, Tünel’e binip keyfini çıkaralım.

EK: TÜNELİN REKLAM TARİHİ
Peşin söyleyelim, daha yazılmadı... Ama reklam tarihimizin en önemli odak noktalarından biri. Her gün onbinlerce insanın girdiği, oturup beklediği ve yolculuk ettiği bir mekanın reklamsız kalması düşünülemezdi elbette. 1930 yıllara ait listelerde yüze yakın firmanın Tünel’de ilan panosu hazırlattığını görürüz. İETT arşivindeki belgeleri karıştırdığımızda ise, özellikle işgal İstanbul’u günlerinde, Tünel duvarlarının reklam hakkını almak için kıran kırana bir mücadele yapıldığını anlıyoruz. Çeşitli reklam şirketleri yanısıra kişilerin de reklam taşaronluğuna soyunduklarını görüyoruz. Bunların arasında ilginç bir de mektup var. 2 Haziran 1920 tarihinde Madam Olga Taskin ( isim benzerliği değilse sonraki yıllarda piyanistliğiyle ünlenecek bir Beyaz Rus), % 7 komisyonla Tünel’e reklam toplama işine aday olduğunu bildirir. Tünel idaresi işgal kuvvetleri polis komiserliğine bu kişiyi tanıyıp tanımadıklarını sorar. Cevap olumsuz olunca başvuruyu reddeder. Aynı yılın Haziran’ında ise bu kez Beyaz Rusların kurduğu bir cemiyet (Des Commissionaires Russes Société) aynı başvuruyu yineler. Ama tüm bu çabalar boşunadır. Tünel reklamlarını almayı beceren 10 Eylül 1920 tarihli bir sözleşme ile kesinleştiren şirket Hoffer, Salamon ve Huli olacaktır. Yani bugünün İlancılık Reklam Şirketi’nin büyükbabası...

Hiç yorum yok: