20 Mart 2014 Perşembe

İSTANBUL’DA BİR SİYAH RUS





















Yıllar once, Türkiye’de cazın kaynaklarını araştırırken, ipuçlarını takip ederek Maksim’in kurucusu Frederick Thomas adına ulaşmıştım. İki kaynağım vardı: Fikret Adil’in Gardenbar Geceleri adlı yazısı dizisi ve Willy Sperco’nun Yüzyılın Başında İstanbul kitabı… Buralardan öğrendiğim bilgilere dayanarak şöyle yazmıştım: “Çarlık Rusyasında Moskova’da büyük ve ünlü bir lokanta-barın sahibi olan, orada sarışın bir Rus kadınıyla evlenen ve aslen Amerikalı bir zenci olan Thomas, Bolşevik devriminden sonra Türkiye’ye gelmişti. Önce Şişli’deki “Hopital da la Paix” hastanesinin yanında Stella adında bir dansing açtı. İstanbul’un işgal yıllarında ününe ün katan Thomas, kısa sürede Taksim Meydanına geçerek burada Maksim’i açtı.” Maksim’le ilgili Fikret Adil’in anlattığı anektodları da aktardıktan sonra, Thomas’ın sonunu Sperco’dan anlatımıyla yazıma eklemiştim.

Yıllar sonra yeniden Thomas konusuna dönmeme, bu yıl Amerika’da yayımlanan yeni bir kitap vesile oldu. Vladimir Alexandrov’un yazdığı kitap Black Russian adını taşıyor ve Thomas’ın hayatını anlatıyor. Tamamen arşiv belgelerine dayanarak kaleme alınan kitap, çok başarılı bir biyografi. Bu yazıda söz konusu kitaba dayanarak Thomas’ın yaşamını aktarmak istiyorum. Elbette özellikle de İstanbul’daki yaşamını.

Thomas’ın köle kökenleri

Kahramanızın tam adı Frederick Bruce Thomas. 1872’de Amerika Birleşik Devletleri’nin güneyinde Coahoma County’de dünyaya geldi. İç savaş biteli ancak yedi yıl olmuştu. Anne ve babası (Hannah ve Lewis Thomas) savaştan once köleydiler. Ama Lewis kısa sürede toprak sahibi olmayı ve para kazanmayı başardı. Köle kökenli bir siyahinin toplum içinde böylesine yükselmesi, bölgenin beyaz zenginleri tarafından hoş karşılanmadı. Çeşitli baskılar sonucu aile topraklarını yitirdi ve Memphis’e göçtü.  Lewis Thomas 1890 yılında evlerinde kiracı olan bir diğer siyahi Frank Shelton tarafından öldürüldü. Babasının ölümünden sonra Frederick evden ayrıldı ve Chicago’ya geldi. Büyük bir otelde garson olarak çalışmaya başladı. 1893 yılında New York’a geçti. The Clarendon Hotel’de şef bell-boy oldu. Artık bu alanda oldukça ustalaşmıştı, ama gözü Atlantik’in ötesinde, Avrupa’daydı. O dönemde Amerika’ya göçmen akını gemilerle olduğundan, Avrupa’ya boş dönen gemilere bilet almak pek zor değildi. Frederick bu avantajı kullanarak Avrupa’ya geçti. 1895 yılında İngiltere üzerinden Paris’e geldi. Amerika’yla karşılaştırıldığında siyah olmanın sorunlarını hemen hiç yaşamadığı bu şehirde bulunmak Thomas için olağanüstü bir şeydi. Beş yıl boyunca Avrupa’nın büyük şehirlerini en güzel otellerde çalışarak gezdi: Ostend, Cannes, Cologne, Düsseldorf, Berlin, Leipzig, Monte Karlo, Milano, Venedik, Triesete, Viyana, Budapeşte… Bu süre içinde metrdotel seviyesine yükselmiş, kendini mesleğinde başarılı bir kişi olarak herkese kabul ettirmişti.

Rusya yılları

Thomas’ın 1899 yılında Budapeşte’den Rusya’nın kışlık başkenti Petersburg’a geçişiyle, yaşamında yeni bir dönem açılmış oldu. Önce Moskova’da bir lokantada garsonluk yaptı. 1903 yılında ise Moskova gece yaşamının en önemli mekanlarından olan Akvaryum’da (Aquarium) metrdotel olarak çalışmaya başladı. Özel yaşamında da değişiklikler oldu.1901 yılında Alman vatandaşı Hedwig Antonia Hahn ile evlendi, bir yıl sonra ilk çocukları Olga dünyaya geldi (onu 1906’da oğlu Mikhail, 1909’da ise kızı İrma takip edecek). 1907 yılında Moskova’nın en şık lokantası Yar Restaurant’da metrdotellliğe başladı. Giderek kentin gece yaşamının en önemli yöneticilerinden biri haline geldi. Bu restoranın aynı zamanda bir gece klübü haline gelmesini sağladı.

Thomas 1911 yılında atıl bir hale gelmiş olan Akvaryum’u iki ortağıyla birlikte işletmeye başladı. Kısa sürede mekanın asıl yöneticisi konumuna geldi. Güler yüzü, şık giysileriyle herkes tarafından tanınıyordu. Siyah derili olması burada özel bir anlam taşımıyordu. Zaten o yıllarda Rusya’da en çok bir düzine siyahi vardı. Thomas Avrupa’ya geziler yaparak sanatçılarla görüşüyor, onları Akvaryum’a getirerek program yaptırıyordu. Artık mekan Moskova’nın bir numaralı gece klübü haline gelmişti. Çeşitli müzikal gösteriler yanısıra 1912 yılında Amerika’nın siyahi ağırsiklet boks şampiyonu Jack Johnson’u da Rusya’ya getirdi ve gösteriler yaptırdı.
İki yıl sonra 1913’de eski bir tiyatrodan bozma Maksim’i açtı. Her iki mekanı da yönetmeye 1917’ye kadar devam etti ve bu girişimlerinden büyük miktarda para kazandı.

Thomas’ın kazandığı başarı Ekim Devrimi’yle bir anda sıfırlandı. Bolşevikler Akvaryum’u işgal ettiler, banka hesaplarına el konuldu. Thomas’ın daha yeni satın aldığı apartmanlar bloğu devletleştirildi. Bir süre önce gelişmelerden endişelenerek Odesa’ya göçmüş olan Thomas ve ailesi (üçüncü eşi Elvira ve üç oğlu) 1919 Nisan’ında tıka basa dolu bir gemiyle zor bir yolculuk yaparak sonunda İstanbul’a geldiler.

İstanbul yılları

Frederick Thomas İstanbul’da herşeye sıfırdan başlamak zorunda kaldı. Önce kenti ve gece yaşamını inceledi. İstanbul’un işgal yıllarıydı ve kentin eğlence yaşamında çok kozmopolit bir topluluk yer alıyordu. Doğu ve Batı beğenilerinin aynı Moskova’da olduğu gibi birarada yaşadığını gözlemledi. Bildiği yolda ilerlemek için ortaklar aradı. Geleli daha bir ay olmuştu ki, iki ortak bularak Şişli’de La Paix Hastanesi’nin yanında bir klüp açtı: “Anglo-American Garden Villa” ya da daha tanınan adıyla Stella Klübü… Ortakları İsviçreli Arthur Reyser Jr. ve İngiliz Bertha Proctor’du. Bertha’nın zaten kendi adını taşıyan bir barı vardı ve İngiliz-Amerikan çevresiyle içli dışlıydı.

24 Haziran 1919 tarihinde açılan Stella, aslında şehrin bir ucunda yer alıyordu. Şişli’ye gelen 10 numaralı tramvay hattı burada bitiyordu. Ama etrafında hiç bir yapı olmadığnıdan, bahçesinden tüm Boğaziçi seyredilebiliyordu. Stella birinci sınıf Rus-Fransız mutfağına sahip “bahçe restoran”ı, Amerikan barı, özel odaları, büyük dans pisti, çingene müzik topluluğu ve varyete numaralarıyla hemen popüler oldu. O yaz mekanın, 31 Ağustos tarihinde gazetelere verdiği bir ilan Türkiye’ye giren ilk caz topluluğuna da işaret ediyor: “İstanbul’da ilk kez bir Jazz-Band: Avrupa’da çok sansasyon yaratmış olan Mr. F.Miller ve Mr. Tom.” Asında bu ikili bildiğimiz caz topluğundan çok, o dönemde moda olan caz müziği parçalarını kullanarak dans ve komik gösteriler yapan bir topluluktu.

Yaz sonunda, Stella’nın bir bölümü kapatılarak “Kış Bahçesi” haline getirildi. Ama burası Thomas’ın özlemlerini karşılamak için çok küçük bir mekandı. Kış dönemi için yeni bir yer arayan Thomas, Pera’da Bursa Sokağı 40 numarada (eski adı Jockey Klüp olan) bir mekan açtı: The Royal Dancing Club. Burası üye olarak girilebilen ve esas kazancını üst katlarda kumar, özellikle de bakara oynanmasından kazanan bir yerdi. Alt kat ise özellikle caz çalınan bir müzik klübüydü. Thomas üyelerinin ünlü dans profesörlerinden bedava fokstrot, shimmy ve tango dersleri almasını bile sağlamıştı.

Yaz geldiğinde yeniden Stella öne çıktı. Mekanda Beyaz Rus kadınlar çalışıyor, güzellikleri ve zarafetleriyle kentin erkeklerini mekana çekiyorlardı. O dönemde moda olan tüm müzikler Stella’da kendine yer buluyordu. Tango, çigan, caz… Ünlü bir Rus Yahudisi olan şarkıcı Isa Kremer’in de 1920 Temmuz’unda burada sahneye çıktığını görüyoruz.

Ve Maksim açılıyor

Thomas yeni arayışlar peşindeydi. En sonunda 1921 yılı yaz bitiminde yeni bir yer buldu. Burası, Sıraselviler Caddesi’nin başında yer alan o dönemin en şık sinemalarından Majik’in bodrumuydu. Burada yüzlerce kişinin rahatça oturabileceği bir mekan inşa edildi. Dekorasyonda masraftan kaçınılmadı. Zengin görünümlü sütunlar, parlak metal ve ahşaptan yapılmıştı. Küçük bir sahnesi, dans pisti ve Amerikan barı vardı. Pencereler ve kapılar açıldığında, enfes Boğaz manzaralı bir teras bölümü karışımıza çıkıyordu. Thomas sonunda kış-yaz kullanılabilecek bir mekana kavuşmuştu, hem de şehrin nabzının attığı Taksim Meydanı’nın tam dibinde. Adını Rusya’daki klübünden taşıdı: Maxim… Ya da Türkçe okunuşuyla Maksim.

Maksim 22 Kasım 1921 tarihinde açıldı. Müşterileri Batı yaşamını seven Türkler, levantenler ve yabancılardı. Açılışın haftasında Thomas, tüm sezon için Amerikalı baterist Harry A. Carter ve topluluğu Shimmie Orkestra ile anlaştı. Maksim, Thomas’ın önceki mekanlarında olduğu gibi birinci sınıf mutfağı ve içkileri, güçlü caz müziği, güzel Rus kadın garsonları ve varyete gösterileriyle kentin en beğenilen gece klübü oldu. Maksim’in müşteri potansiyelinde önemli bir etken de, İstanbul’a gemiyle gelen Amerikan turistlerin mutlaka klübe uğramalarıydı. Hem kendi müziklerini, hem de oryantal şovları birarada bulabilecekleri bir mekandı burası…

1923 yılı 6 Ekim’inde Türk birlikleri İstanbul’a girdiler ve kentte yeni bir dönem başladı. Maksim’in müşterileri arasında işgal kuvvetlerinin subayları önemli bir yer tutuyordu. Ama yeni kurulan Cumhuriyet’in yüzünü batıya dönük tutması Thomas’ın müşteri sayısını ve itibarını koruması sağladı. Gerçi “Meni Müskirat Kanunu” nedeniyle içki yasağı bir süre korku yarattıysa da, 1924 Nisan’ında bu kanunun kaldırılmasıyla oteller, klüpler, gazinolar yeniden içki servisine başladılar. Aynı yılın yaz başlangıcında Thomas, Bebek’te deniz üzerinde yeni bir mekan açtı. Burada daha önce yer alan Le Moscovite adlı Rus lokantasını, La Potiniere (Dedikodu) adıyla açıkhava lokantası ve dansing olarak işletmeye başladı. Ama bu mekanı bir sezondan fazla çalıştıramadı.

Maksim ise popülerliğini koruyordu. Black Russian kitabında yer almayan bir ayrıntıyı da biz ekleyim. Haftalık Pıst dergisindeki ilanlara bakarak 1925 yılı başlarında Maksim’in repertuarı hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. 28 Şubat 1925 günü çıkan ilanda Maksim’de modern danslar icra eden Macar düo Maria ve Kovess’in sahne aldığını öğreniriz. 14 Mart’da ise tango kralı namıyla tanıtılan La Marquis de Viglia’nın Maksim kadrosunda yer aldığını görülüyor. 28 Mart programında ise Arap Büyüçüler (Magiciennes Arabie) dans topluluğu bulunmakta.

Yıldız Kumarhanesi ve Thomas

1925 sonbaharında Mario Serra adlı bir İtalyan, Yıldız Sarayı’nı kiralayarak burada bir kumarhane açma imtiyazını almıştı. Serra Türk hükümetine kira olarak yılda bugünün parasıyla 1 milyon dolar ödüyordu. Uzun hazırlıklardan sonra 26 Eylül 1926 tarihinde kumarhane açıldı. Burası sadece şık bir kumarhane değil, aynı zamanda dans salonları, barları, restoranlarıyla şehrin yeni çekim merkezi haline geldi. Thomas için zor günler başlıyordu. Öte yandan yeni gelen vergiler de belini bükmeye başlamıştı. Thomas, daha kumarhane açılmadan endişelenmeye başlamış ve  yeni bir girişim yaparak bu krizi atlatmaya çalışmıştı. Tarabya’da Villa Tom adıyla bir mekan açtı. Deniz üzerinde bir terası olan bu mekanda “Zenci Caz” (Negro Jazz) topluluğu çalıyor, çiçeklerle dolu bahçesinde özel geceler düzenleniyordu. Bu geceler Venedik Akşamı, Napoliten Programı, Çarliston Yarışması ve Canavar Matinesi gibi adlar taşıyordu. Gecenin bitiminde de havai fişek gösterisi düzenleniyordu. Önceleri büyük ilgi gören Villa Tom, bulunduğu yerin uzaklığı, gidip gelmenin uzun sürmesi gibi etkenler sonucu istenen başarıyı yakalayamadı. Thomas’ın mekana özel olarak yolcu taşıyan bir tekne tahsis etmesi bile sorunu çözmedi.

Yıldız Kumarhanesi’nin popülerliği ise günbegün artıyordu. 15 özel otomobil misafirleri kentten Yıldız’a taşıyordu. Özel gösteriler ve varyete programları da ilgi çekiciydi. Mevsimin ilk “gala’sı 18 Aralık 1926 tarihinde “Şemsiyeler Balosu” başlığıyla yapıldı. Thomas’ın müşterileri büyük bir hızla bu yeni zevk merkezine itibar etmeye başladılar.

Thomas’ın sonu

“Caz Öncesi Caz” başlıklı yazımda Willy Sperco’dan alıntı yaparak Thomas’ın son günlerini şöyle aktarmıştım: “Maksim’i yaratan altın kalple neşeli zenci, güleç Thomas, şen şakrak, muazzam bir lüks içinde güzel kadınlarının, çiçeklerin, kristallerin süslediği mükellef sofralarda, ellerinde deste deste banknotlar, etrafında köpük köpük şampanyalar akıp giderken, büyük bir sefalete düştü ve öldü.” Ama Vladimir Alexandrov’un The Black Russian kitabı esas etkenin Yıldız Kumarhanesi olduğunu apaçık ortaya koyuyor. Maksim’in hızla müşteri kaybetmesi, yeni mekanlarının tutmaması ve ağır vergiler Thomas’ın belini iyice bükmüştü. Artık borçlarını ödeyemez hale gelen Thomas, 1927 yılının Mayıs ayında Ankara’ya adeta kaçtı. Burada Mustafa Fehmi Beyle ortak olarak Çankaya yolunda yeni bir mekan açtı: Villa Can. Ama borçları peşini bırakmıyordu. Aynı yılın Ekim ayında tutuklandı. Borçları bugünün parasıyla 250.000 dolar kadar tutuyordu. Thomas’ın bırakın bu parayı ödemek, hapishanenin kötü karavanası yerine dışardan yemek getirtmek için bile parası yoktu. İstanbul’daki dostları ona yardım ederek bu tür güncel sorunlarını çözmeye çalıştılar. Bu arada karısı Elvira da çocukları bırakarak Avrupa’ya kaçmıştı.

İşin ilginç tarafı, Thomas’ı bu çıkmaz sokağa sürükleyen Yıldız Kumarhanesi de (içeriye giremeyen bir Türk subayının bu konuyu onur meselesi yaparak tabanca ile kapıda intihar etmesi sonucu) Eylül 1927 tarihinde kapatılmıştı. Ama artık iş işten geçmiş, Thomas batağın içine sürüklenmişti. Aynı yılın sonlarına doğru borçlarını kapatabilmesi için İstanbul’a getirildi. 22 Aralık tarihinde Maksim’i devretti, Artık mekan “Yeni Maksim” olarak anılacaktı. Bu devirden sağladığı parayla borçlarının bir bölümünü ödeyebildi. Tutukluluğu İstanbul’da Sultanahmet Cezaevi’nde devam eden Thomas, buradaki kötü yaşam koşullarından etkilendi ve hastalandı. Amerikan Konsolosluğu raporlarında Mayıs 1928’de bronşit olduğu, giderek bunun zatürreeye dönüştüğü kaydedilmiş. Hastalık iyice ilerleyince Pastör Fransız Hastanesi’ne kaldırıldı. Frederick Thomas 12 Haziran 1928 günü 55 yaşında öldü. Cenazesine katılan yaklaşık altmış kişi arasında oğulları, Maksim’de çalışmış bir siyahi Amerikalı olan Isaiah Thorne ve Bebek’teki ekibinden Mr. Berthet de vardı. Onu Feriköy’deki Katolik Latin mezarlığına gömdüler. Para bulanamadığından mezartaşı bile yapılamadı. Bir iki İngilizce gazete ardından İstanbul’un “caz kralı”nın öldüğünü yazdı…
Maksim’in ilk döneminin öyküsü böyle. Bizim bildiğimiz Maksim Gazinosu ise1959 yılından sonra Fahrettin Arslan’ın mekanı işletmesiyle başladı. Bu ise başka bir öykünün konusu…





Hiç yorum yok: