28 Aralık 2010 Salı

VAHAP AVŞAR, ESKİ KARTPOSTALLAR VE SANAT


Arter’in “İkinci Sergi”sinde en çok ilgimi çeken çalışmalardan bir bölümü Vahap Avşar imzalı olanlardı. 1995 yılında Ankara Tren Garı’nda açılan “Gar Sergisi”nde yasaklanarak bir günde ortadan kaldırılan “Son Damla” adlı çalışması ilginçti. Ama beni 1970’li yılların kartpostallarından ürettiği resimler daha çok ilgilendirdi. Kendisiyle bu konuda bir konuşma yaptım.

Basın gezisi sırasında daha çocuk yaşta bu kartpostallara ilgi duyduğunu ve kopyalar yaptığını anlatmıştı. Önce bunları nasıl keşfettiğini ve resmetmeye başladığını sordum.

V.A. 1975 yılında, çocuk yasta resim yapmaya başladığımda dergi, kitap ve müze çok azdı ve kartpostallar çevremizdeki yegane görsel malzemeydi. TV henüz evlere girmediği için toplum olarak onlardan cok esinlenmiştik hatırlarsanız...

Vahap Avşar’ın bu etkilenişi daha sonraki yıllarda da sürmüş. Lise yıllarında daha hiç bir sanatsal eğitim görmediği halde, reprodüksiyonlar yaparak para kazanmaya başalamış. Bu kez ilgisi kahve benzeri mekânların duvarlarında asılı olan “Alp Dağı” manzaraları olmuş. “İkinci Sergi”de bu dönemini yansıtan tablolar da var. Bu konuyu irdelemek isteyince şöyle bir cevap aldım.

V.A. Reprodüksiyon kopyalamaya 1975 yılında ilk yağlıboya resimlerimle başlamıştım. O dönemde en popüler kartpostal ve afişler Alp manzaralarıydı. Elime geçirdiğim her türlü resmin kopyasını yapıyordum. Kısa zamanda Alplere özel bir ilgi olduğunu farkettim. Daha sonra yavaş yavaş sanat tarihinin önemli tablolarının varlığını keşfettim. Ama bunları ele geçirmek cok zordu. İstanbula seyahat edip, Boğaz’da fotoğraflar çekip bunlardan resimler yapmaya devam ettim.

1995 yılındaki sansür olayından, yani “Son Damla”nın kötü akibetinden sonra Amerika’ya yerleşen Avşar, 2010 yılında Türkiye’ye dönünce, bir dönem kendini bu denli etkilemiş olan kartpostalların peşine düşmüş. Özellikle de “Ağlayan Çocuk” kartpostalının.

V.A. Yıllar sonra İstanbul’a döndüğümde ilk önce cocuk yaşlarda yaptığım
“Ağlayan Çocuk” kartpostalını aramaya başladım. Fakat artık piyasada olmadığını hayretle farkettim. Bu kartpostalı basan matbaa da kapanmıştı. Matbaa sahibini aramaya başladım. Sonunda bulup, önce o ağlayan çocuk kartpostalını sordum. "Hatırlıyorum ama uzun zaman önce filmlerini kaybettik, arşiv ise çok büyük; bir yıl boyunca arasanız bile bulamazsınız," cevabını aldım. Kartların bir de 25 bin adetlik film arşivi vardı ellerinde. Elbette bu arşivi hemen görmek istedim. Uzun uğraşlar sonunda göstermeye ikna oldular. Çok kötü bir durumda olduğunu görünce, arşivi kurtarmak ve yeniden kazandırmak icin devraldım. Kartpostallar yerlere atılmış karmakarışık bir durumdaydılar. Bir kısmı tahrip olmuştu, böyle kalırsa yakın bir zamanda yok olacaklardı. Bu yaz bir ay boyunca o arşivi elden geçirip düzenledikten sonra içlerinde müthiş ilginç seriler olduğunu keşfetmeye başladım. “İpdal” serisi bunlardan biridir ve hala üzerinde çalışıyorum.

Kendi hallerinde kesinlikle "sanat" sayılmayan söz konusu kartpostalların yeniden üretilince "sanat"laşması hakkında ne düşündüğünü sorunca da şöyle bir cevap aldım.

V.A. Doğru diyorsunuz, kendi hallerinde "yüksek sanat" değil "alçak sanat" kabul edilirler. Ben sanatçı olarak her türlü malzemeyi kullanıyorum. Sanat yapma inancımı ve biçimimi belirleyen fikirlerden birisi de sanatçının bilinmeyen, gizli gerçeklikleri keşfetme ve ortaya çıkartma görevi olduğunu düşünmemdir. Ben işlerimde görünmeyenleri görünür hale getirmeyi, ya da görünür olan şeylerin gizli anlamlarını ortaya çıkarmayı önemli buluyorum. Benim için önce kavram sonra biçim gelir. Bu işlerin kavramsal olarak önemi, 1970 ve 80’li yıllarda çok popüler olan, evlerin duvarlarını süsleyen bu masum asker resimlerinin darbeden sonra "yasak yayın" kapsamına alınarak yok edilmesi, ortadan kaybolarak toplumun hafızasından silinmesi fenomeni ile ilgilidir. “İpdal” serisi, söz konusu kartpostalları dev boyutlarda büyütüp basarak bu konuyu anıtsallaştırıyor. Bu çalışma, eskiden kartpostal olarak günlük hayatta yer alan bu imajlari, sanat bağlamına sokarak, müze ve kitaplar kanalıyla tekrar dolaşıma sokarak yaşatma arzumun bir sonucudur.

KUTU 1 “İpdal” serisi:

Vahap Avşar’ın matbaadan aldığı arşiv içinde bulunan bir dizi asker kartpostalının bulunduğu zarfların üzerinin kırmızıyla çizilip “ipdal” yazıldığını görmüş. Yanlarında da bir tarih: 16 Aralık 1983. Hep aynı erkek model; bazen denizci, bazen karacı, bazense havacı üniformasıyla, yanında hep aynı kadın modelle romantik pozlar vermiş. Büyük olasılıkla askerlik kurumunun imajını sarsacağını düşünerek bir yasak getirilmiş bu kartpostallara. Avşar, o yıllarda pek az kişinin duyduğu, belki de hiç farkedilmeyen bir yasaklamayı fotoğrafa aktarıp görselleştirmiş.

KUTU 2: “Ağlayan Çocuk” kartpostalı:

İspanyol ressam Bruno Amadio’nun ağlayan çocuk resmi 1980’li yıllarda tüm dünyada en popüler imgelerden biri haline gelmiş, bir çok şehir efsanesine konu olmuştu. Uğursuzluk getirdiği söylentisi üzerine Şili’de yasaklanması istenmiş; İngiltere’de itfaiyeciler tablonun bulunduğu evlerde yangın çıktığı inancıyla kaldırılmasını istemişlerdi. Türkiye’de ise sosyalist düşünceyi temsil ettiği gerekçesiyle afaroz edildi. 1979’da popüler bir dini dergi olan Sızıntı’nın ilk sayısının kapağında kullanılınca tartışmalara neden oldu.

Hiç yorum yok: