3 Şubat 2008 Pazar

PAZAR YAZILARI


TELEVİZYON KIRK YAŞINDA
Geçtiğimiz perşembe, yani 31 Ocak TRT Televizyonunun ilk yayını yapmasının kırkıncı yıldönümüydü. Aslında dünya ölçeğinde düşününce, televizyonun bize kırk yıl kadar geç geldiğini görüyoruz. Aradan bir kırk yıl daha geçti, bu günlere geldik. Böyle giderse kırklara da karışacağız…

Şakası bir yana ilk televizyon yayınları başladığında ben lise talebesiydim. Hemen televizyonumuz olmadı. Bilirsiniz yenilikler öyle büyük bir hızla yayılmaz. Bir kere başlangıçta yeniliklerin fiyatları pek yüksektir, almak kolay olmaz. Caddede yürürken vitrinlerde karşımıza çıktıkça göz ucuyla ilgilenirdik. Öyle pek telemisafirliğe de gitmezdik. Hani çok önemli bir şey var ve bize özel bir davet gelmişse belki… Aya ilk ayak basılışını görmüştüm herhalde televizyonda. Ama yazlık sinemalar bana daima daha keyifli gelirdi …

Hatıraları bir kenara bırakıp tarihçiliğe soyunursak, TRT’den çok once İstanbul'da televizyon olduğunu söylemek gerekli. Tecrübe yayınları yapan İTÜ Televizyonunu,1964 Temmuz'unda Hayat dergisinde yeralan bir habere göre İstanbulda 10000 kişi seyredebilmekteydi. Yapılan tahminlere göre İstanbul'da 500'den fazla alıcı cihaz çalışıyordu. Her hafta bu makinelerin başına en az 15-20 kişi toplanıp "televizyon zevki"ni çıkarıyorlardı. Yayın haftada bir perşembe günleri, saat 16.00- 20.00 arasında yapılmaktaydı.

Tecrübe yayınları yapan İTÜ'den, TRT'ye geçebilmek için ise 1968 yılını beklememiz gerekiyor. 31 Ocak akşamı saat 19.30’da, Mete Akyol'un deyişiyle "Sessiz ve derinden, eğitim amaçlı masum bir çalışma olarak" yayın başlatılır. İlk günün programı gazetelerde şöyle yer almış:
18.30 Test diası/ 19.15 TRT yazısı ve sinyal müziği/ 19.20 Anons ve sinyal müziğ/ 19.25 Saat ayarı ve gong/ 19.30 Posta açılışı anons/ 19.35 Başlarken (TV Müdürünün konuşması)/ 19.55 Devrim tarihi (Belgesel kültür programı)/ 20.00 Haberler/ 20.10 Hava raporu/ 20.15 Çizgi film
20.21 Eski Antalya'nın suları (Belge film)/ 20.50 Kapanış anonsu/20.51 Türk bayrağı, İstiklâl Marşı ve kapanış. Yani iki saati bile bulmayan bir yayın!

Televizyon müdürlüğünü Daire Başkanı Mahmut Tal Öngören üstlenmişti. İlk gece ekranda görünen ilk kişi, ara spikeri Nuran Devres'ti. Devrim Tarihi programını ise Prof. Afet İnan sunuyordu. Haberleri de merhum Zafer Cilasun okumuştu. Bu ilk televizyon yayını belki çok az kişi tarafından izlendi. Ne de olsa daha gerçek "televizyon yılları henüz başlamamıştı. Ama şöyle ya da böyle, ve nihayet bir televizyonumuz vardı!

Yine kişisel tarihime dönersem, ne o zamanlar, ne de şimdi iyi bir televizyon seyircisi olmamama rağmen, bir çok diziyi şu ya da bu kadar izlediğimi hatırlıyorum. Heidi çizgi filmi, çocukken romanını okuduğum için olsa gerek, o koca yaşımda bile ilgimi çekerdi. Televizyonun erken yıllarında Tatlı Cadı (Samantha burnunu oynatarak büyü yapardı), Bonanza, Küçük Ev (pazar akşamları oynardı, mükemmel aileyi temsil ederdi), Kökler (Kunta Kinte), Dallas, Çarli’nin Melekleri, Komiser Kolombo, Kaçak (Doktor Kimble kaçar, müfettiş Gerard kovalar), Uzay Yolu, Görevimiz Tehlike, Kung Fu (başrolde David Carradine oynardı, hocası “söyle bakalım çekirge” derdi), Mavi Ay, Beyaz Gölge, Emret Bakanım hemen aklıma gelen diziler.

Yerli diziler arasında pek hoşuma getmese de Kaynanalar’ı (Nöri ve Nöriye Kantar, Tijen ve pısırık kocası Timur) hatırlıyorum. Ve elbette o zaman için çok başarılı bulduğum Üç İstanbul’u da... Kaptan Cousteau belgesellerini kaçırmamaya çalışırdım. Bir ara Shakespeare’in hayatını aktaran Will’i ve Leonardo da Vinci’yi anlatan drama belgesellerini de izlemiştim. Ama benim için, daha çok sokaklarda ve siyasetle geçen yıllardı bu dönemler...

Yıllar sonra televizyonla reklamcılık alanında çalışmaya başlamam nedeniyle yeniden buluşacaktım. TRT’nin tek başına bir imparatorluk olduğu bu ilk yıllarda, ekranda önce kocaman bir “R” harfi görünür ve sonra reklamlar başlardı. Tiyatro ve sinemanın ünlülüri bu reklamlar sayesinde ekran konukları oldular. Fatma Girik, Mücap Ofluoğlu, Müşfik Kenter, Pekcan Koşar, Gazanfer Özcan, Altan Erbulak, Adile Naşit, Yıldız Keter, Şükran Güngör ve Müjde Ar (eskiler Boğaziçi Kolonyası filmlerini hiç unutmaz) gibi isimler bu ilk yıllarda reklamlara “evet” diyen ünlüler arasındaydı. Televizyon reklamlarına çıkarak ün kazananlar da vardı. Semra Özdamar ve Itır Esen bunlar arasında ilk akla gelen isimler.

Televizyon reklamcılığında yetmişlerin sonuna doğru kurulan (benim de daha sonra çalışmaya başladığım) Ajans Ada gerçek bir devrim yarattı. Konsept olgusunu öne çıkaran, prodüksiyonuna çok emek harcanan bu reklam filmleri TV reklamcılığının gidişatını değiştirdi. Ada’nın yaptığı (ürün kötü olduğu için tersine çalışan) Jill çorapları (“Eskimiş çoraplarınızı atın!”) ve ardından Efes Pilsen biraları (“Bira bu kapağın altındadır!”) kampanyaları uzun süre belleklerden silinmedi.

Televizyonun başlangıç yılları özetle böyle. Sonrası? O daha uzun bir hikaye ve ne yazık ki hayatımızın büyük bir parçası...

KUTU:

TELEVİZYON ŞARKISI

Televizyon kısa sürede kendi şarkısını da yaratmayı başardı. Daha sonraki kuşakların Melike Demirağ’ın annesi olarak tanıdıkları Rüçhan Çamay’dan bir şarkı bu. Yetmişlerin ortasında yazılmış, sözleri Rüçhan Çamay’ın, müzik ise Şanar Yurdatapan’ın.

Kim bulmuşsa allah razı olsun
Sen gelmeden çok mutsuzmuşuz
Geldin, kuruldun en baş köşeye
O gün bu gündür sana tutkunuz
Televizyon televizyon…
Kırk yıldır görmediğimiz eşe dosta
Kavuşturduğun yetmez mi zahir?
Her akşam çoluk. çocuk, ihtiyar
En azından onbeş telesafir.
Televizyon televizyon…
Allah var ya ödeyemem hakkını
Erkekleri eve bağladın
Bir dileğim var TRT’den
Lüften hergün maç yayınlayın.
Televizyon televizyon…
Kurtulduk temizlik masrafından
Colombo başlayalı beri
Lakin her ay yüz lira tutuyor
Çocuğun gazoz ve cikletleri
Televizyon televizyon…
Kimseye yaranamaz zavallı
Hekes eleştirir kendince
Yılda ancak bir ay susarız
Vergisini vermeye gelince.
Televizyon televizyon…

Hiç yorum yok: