2 Aralık 2007 Pazar

PAZAR YAZILARI


ABİDİN DİNO NİÇİN FARKLIDIR?

Abidin Dino sergisinin açılacağını aylar öncesinden duymuş ve çok heyecanlanmıştım. Sabancı Müzesi’nin kocaman salonlarında Abidin Dino’nun olabildiğince çok eserini görebilecek olmak güzel bir şeydi elbette. Ama işin Türkiye’nin geldiği konum açısından farklı bir önemi de vardı. Türkiye’nin en büyük holdinglerinden biri, komünist olduğunu hiç saklamamış bir sanatçının sergisini açıyordu.

Abidin Dino kırklı yıllarda Türkiye Komünist Partisi’ne girmiş, 1962 kongresi kayıtlarına göre Nazım Hikmet’le birlikte Dış Büro üyeliği yapmıştı. TKP ile Fransız Komünist Partisi arasındaki ilişkiyi uzun yıllar onun kurduğu söylenirdi. Bizim Radyo’da programlar hazırlamış, eserlerine TKP üyelerinin gördüğü işkenceler bile yansımıştı.

Öte yandan Abidin Dino, komünist hareketin zaman zaman içine düştüğü sekterliklerden de uzak durmayı becermiş bir sanatçıydı. Yaşı gereği, ucundan da olsa Osmanlı estetiğini tanımıştı. İmzasına ve eserlerine yansıyan kaligrafik etkinin kökenini Osmanlı hat sanatında bulabiriz (nedense sergide bu yanını yansıtan çok az eser yer alıyor). Öte yandan çok genç yaşta girdiği İstanbul bohem çevreleri sayesinde geniş bir sanat beğenisi kazanmıştı. Ardından, Sovyetler Birliği’nin avangard sanat çevreleriyle ve ardından Paris’te yenilikçi akımlarla kurduğu yakınlıklar ufkunu genişletti. Böylece, Mimar Sinan’dan Goya’ya; Nazım Hikmet’den Picasso’ya uzanan birbirinden çok farklı etki kaynakları onu besledi. Bu güçlü donanım Abidin Dino’nun sanatında pek az Türk sanatçının sahip olduğu bir noktaya ulaşmasını sağladı. Gelenekle bağını koparmamış, sosyal sorumluluklarını sırtlanmış, en yenilikçi akımlara çekincesiz bakabilen bir noktadır bu. Abidin Dino’nun sanatı bu nedenle Türkiye için çok özel bir noktayı işaret eder.

Şimdi geriye dönüp yeniden soralım. Abidin Dino bu farklı özellikleri sayesinde mi Sabancı Müzesi’nde yer alıyor? Müzeyi yönetenler ve serginin küratörleri açısından belki... Ama kapitalizm ve komünizm kavramlarının da zaman içinde eski anlamlarını kaybetmelerinin payı var bunda. Bir kere komünist olmanın artık eskisi gibi güçlü bir anlamı yok. Kapitalizm, Sovyetler Birliği’nin yıkılışından bu yana giderek etkisizleşen komünizmden korkmaya gerek olmadığını anladı. Komünizm eskisi gibi güçlü olsa, bu korku sürerdi mutlaka. Ama artık ona geride kalmış, (hatıralarında olumlu bir yer taşımasa da) nostaljik bir unsur gibi bakabiliyor.

Bizim nesil, sanat eserlerinin tırnak içinde komünist mesajlar taşıdığı için taşlandığı, yakıldığı bir dönemde yaşadı. Bu nedenle; sanata bakarken eski ideolojik kriterlerle davranılmaması güzel bir gelişme. Ama tüm gençliğinizi adadığınız düşüncelerin de artık tedavül dışı kalmış olması da acı verici.

Sergiye gelirsek... Konsept ve kurgu Nazan Ölçer, Ferit Edgü ve ne yazık ki bu yaz aramızdan ayrılan Samih Rıfat’ın imzasını taşıyor. Onun ayrılmasının ardından ekibe katılan Zeynep Avcı’nın da katkıları büyük. Sergide, Abidin Dino’nun tüm dönemlerinden olmasa bile, önemli bir bölümünden eserler yer alıyor. Elbette resimleri, desenleri ön planda. Ama karikatürleri, heykelcikleri ve filmleri de sergileniyor. Serginin çok kapsamlı kataloğunda Dino’nun karikatüristliği, yazarlığı (Türkçeyi en en iyi kullanan kalemlerden biridir) , sineması, illüstratörlüğü ve elbette ressamlığı üzerine makaleler yer alıyor. Yani tam bir Abidin Dino donanıma sahip olma şansınız var...

Sergiyi dolaştığınızda Abidin Dino’nun iki yönünün insanı çok etkilediğini görüyorsunuz. Bunlardan birincisi elbette yukarda da söz ettiğimiz çok yönlülüğü. İkincisi ise olağanüstü desenciliği. Bir de bunlara kattığı özel bir ruh var ki, o da Dino’nun niçin Dino olduğunun cevabı herhalde... Beni en çok etkileyen, daha önce hiç bilmediğim dönemlerine ait çalışmaları oldu haliyle. 1955 yılında yaptığı UzunYürüyüş resimleri çok çarpıcıydı. Mao’nun Çin Devrimi’ne damgasını vuran ve tarihe “Uzun Yürüyüş” olarak geçen eylemi yirmi yıl sonra Abidin Dino tarafından yorumlanmış. Soyut ile somutun içiçe geçtiği çalışmalar bunlar. Anlatmak mümkün değil, görmeniz gerekiyor. Yine aynı yıllarda üretilmiş Antibes resimleri de, bambaşka bir dünyayı yansıtmasına rağmen benzer etkiler bıraktı bende. Dino’nun fırçası farklı dünyaları yansıtsa da resimlere aynı ruhu ekliyor. Başarısı da burada galiba.

Sergiye paralel olarak piyasaya yeni Abidin Dino kitapları da sürüldü. Abidin Dino’nun “Kısa Yaşam Öyküm”, “Sensiz Her Şey Renksiz (Abidin Dino- Güzin Dino Mektuplar”, “Sinan” ve “Yeditepe Öyküleri” Can Yayınları’ndan çıktı. Bunları Abidin Dino’nun diğer eserlerinin takip edeceğini umuyoruz. Öte yandan Yapı Kredi Yayınları da, Jean Pierre Deleage’nin “Abidin Dino ya da Kanatlanan El” adlı biyografisini yayınladı. Dino’yu tüm yönleriyle derli toplu tanımak için iyi bir başlangıç kitabı. Sadece iki ay açık kalacak olan Abidin Dino sergisini kaçırmamanızı öneririm. Dino’nun yazarlığını tanımıyorsanız da, hiç olmazsa öykülerini okuyarak bugüne kadar neler kaçırmış olduğunuzu anlamaya başlayabilirsiniz... Benden söylemesi.

Hiç yorum yok: